2022’nin ardından Avrupa

2022’nin ardından Avrupa

15 Aralık 2022

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’da neoliberal politikaların, yaşamın her alanının militaristleştirilmesinin, ırkçı-faşist yaklaşımların kökleşmesinin, emperyalist yayılmacılığın ve demokratik ve sosyal haklara yönelik saldırıların ivme kazandığı bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2022 aynı zamanda Avrupa’daki reformist toplumsal ve siyasi solun toplumsal direniş potansiyellerini güçlendirerek egemenleri baskı altına almak yerine meydanı milliyetçi, ırkçı ve faşist hareketlere bıraktığı ve NATO soluna dönüştü bir yıl olarak tarihe geçti.

2022’ye telgraf stilinde bakacak olursak, daha yıl ilk günlerinde, Ocak ayında emperyalist eskalasyon sarmalının nasıl hız kazanacağının belli olduğunu görebiliriz. AB içinde belirleyici güç olan Almanya’da Transatlantikçi şahinler kazandıkları mevzilerden bir tarafta Nord Stream 2 boru hattı tartışmaları, diğer tarafta da Rusya düşmanı söylemlerle Ukrayna ihtilafını körüklemeye devam ettiler.

Nitekim Şubat ayında Rusya’nın gerginliğin bilinçli olarak artırılmasına, Ukrayna’daki faşist rejimin AB ve NATO’ya üye yapılması girişimlerine, NATO medyasına dönüşen yaygın Avrupa medyasının savaş kışkırtıcı propagandalarına ve NATO tarafından kuşatılma stratejisine, aynı Batılı emperyalist güçler gibi BM Şartını ve uluslararası hukuku çiğneyerek Ukrayna’ya saldırarak yanıt verdiğine tanık olduk.

İhtilafın sıcak savaşa dönüşmesi ise harekatın başlamasının ardından gelen aylardaki siyasi gelişmeleri belirledi. Mart ayında Scholz hükümeti Almanya’nın 1949 sonrası tarihinin en büyük silahlanma projesini başlatırken, AB Askeri Hareketlilik Fonunun çerçevesi genişletilerek, diğer AB üyesi ülkelerin silahlanma giderleri artırıldı ve 25 Mart’ta “Stratejik Pusula” ile militaristleştirme hız kazandı. Ancak Pandemi sürecinin ardından başlayan sıcak savaş ve Batının Rusya’ya karşı başlattığı iktisat savaşı enerji fiyatlarının ve enflasyon oranlarının artmasına neden olarak toplumsal huzursuzluğun derinleşmesine yol açtı. Egemenler bu huzursuzluğa antikomünizm silahı ile yanıt verdiler.

Mayıs ve Haziran aylarında bir tarafta ABD ve AB stratejilerinin çelişkileri, diğer tarafta da AB üyeleri arasındaki çıkar çatışmaları daha görünür oldu. Her ne kadar Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine evet demesi ve Danimarka’nın AB Savunma Stratejilerine dahil olmak istemesi belirli bir birliktelik resmi sergilese de Baltık ülkeleri ile Polonya gibi ABD yanlısı AB üyelerinin Alman-Fransız öncülüğüne itirazları çelişkileri sertleştirdi. Buna rağmen yayılmacılık, neoliberal dönüşüm, sosyal haklara saldırılar, burjuva demokrasilerinin içinin boşaltılması, dış politikanın saldırganlaştırılması, yoksul coğrafyalara yönelik yaptırım ve baskının artırılması, Rusya ve ÇHC düşmanlığı AB’nin karakteristik özellikleri hâline getirildi.

2022 yazında emperyalist güçler arasındaki hegemonya mücadelesi hız kazandı. G7 Zirvesine Arjantin, Endonezya, Güney Afrika Hindistan ve Senegal’i davet ederek, politikalarına eklemlemeye çalışan Batı başarılı olamadı. Madrid’de gerçekleştirilen NATO zirvesinde kabul edilen yeni “Stratejik Konseptle” Rusya’nın yanı sıra ÇHC’nin en büyük rakip olarak ilân edilmesi, bununla birlikte Ukrayna savaşının Avrupa’da resesyon ve enerji krizi olarak etkide bulunması, Avrupacı ve Transatlantikçi sermaye fraksiyonları arasındaki çelişkileri derinleştirdi. ABD Avrupalı müttefikleri üzerindeki baskısını artırarak bilhassa Almanya’yı sıkıştırmaya devam etti.

Eylül ayında Prag’da gerçekleştirilen AB Zirvesinde Alman emperyalizminin öncülük talebini yinelemesi ve AB’nin 36 üyeye genişletilmesini savunması, küçük AB üyelerinin, özellikle Doğu Avrupa’daki AB üyesi ülkelerin tepkisine neden oldu. Özellikle Alman şansölyesi Scholz’un Rusya ve ÇHC konusunda ikircikli yaklaşımları Avrupacı fraksiyonların siyasi temsilcilerinin Transatlantikçi fraksiyonlara karşı konumlandıklarını gösterdi. Avrupa toplumlarında enerji fiyatlarına ve yaşam ve çalışma koşullarının zorlaşmasına karşı oluşan tepkilerin yanı sıra, BRICS-Plus toplantıları ve Şanghay İş Birliği Örgütü’nün karşı adımları ABD-AB çelişkilerini derinleştirdi.

AB, BRICS ve ŞİÖ’nün girişimlerine Ekim ayında gerçekleştirilen bir enformel AB Zirvesi ile yanıt vermek istediler. Ancak bu enformel zirve “sohbet toplantılarından” ileri gidemedi ve nihâyetinde Almanya ile Fransa’nın zaafı olarak görüldü. Avrupacı-Transatlantikçi gerilimler derinleşti. Avrupa’da ırkçı-faşist hareketlerin güç kazanması ise reformist solun sefaletini kanıtladı.

Yılın son aylarında ise ABD ile AB arasında ÇHC’ne yönelik yaklaşımlardaki çelişkilerin derinleştiğine tanık olduk. Son G7 Zirvesinde ise Alman hükümetindeki çatlaklar ortaya çıktı. Ancak özellikle Almanya’nın dayatmasıyla AB ülkeleri Avrupa’daki Kürdistanlılar üzerindeki baskılarını artırdılar ve kimyasallar, bombardımanlar ve işgal hareketleriyle Kürdistan üzerinde tehdit oluşturan AKP-Saray Rejimine desteklerini artırdılar. Nihâyetinde 2022 de bir önceki yıl olduğu gibi, emperyalist saldırganlığın vahşetine sahne oldu. Buna rağmen, İran’daki kadın direnişinde olduğu gibi, ezilen ve sömürülen sınıflar direnmeye devam etti ve direniş umutlarını yeşerttiler.