Eylül ayının anımsattıkları

10 Eylül 2023

Yakın tarihimiz açısından Eylül ayında birçok önemli olay meydana gelmiştir. Bakü’de 1 Eylül 1920’de başlayan Doğu Halkları Kurultayı sonrasında hâlâ yasaklı olan (ve SİP TKP’si ile alakası olmayan) Türkiye Komünist Partisi’nin kurulduğu 10 Eylül; Alman faşizminin Polonya’ya saldırarak İkinci Dünya Paylaşım Savaşını başlattığı ve yarattığı vahşet nedeniyle günümüzde dünya çapında Barış Günü olarak kutlanan 1 Eylül veya coğrafyamızın kadim Hıristiyan halklarına yönelik devlet pogromlarının gerçekleştirildiği 6 ve 7 Eylül bunlar arasındadır.

„Eylül ayının anımsattıkları“ weiterlesen

Totaliter buyruk

18 Haziran 2023

Scholz hükümeti geçen Çarşamba büyük bir tamtamla “Savunmacı. Dayanıklı. Sürekli. Almanya için bütünleşmiş güvenlik” başlığını taşıyan “Ulusal Güvenlik Stratejisini” kamuoyuna tanıttı. “Feminist dış politika”, “değerlere dayalı savunma” veya “demokrasi ve insan haklarının korunması” gibi, kulağa hoş gelen, ama içi boş söylemlerle süslü 76 sayfalık strateji belgesi, Alman emperyalizminin yayılmacılığı totaliter bir buyruk olarak yaşamın her alanına hâkim kılma çabasının bir kanıtı. Silahlanma bütçelerini kutsal kâse hâline getiren ve her Alman yurttaşını “savunma için katkı sunmaya” zorunlu kılan belgenin düşman resmi ise beklenildiği gibi Rusya oldu. İkinci sırada ise “Ortak, rakip ve sistemik hasım” olarak nitelendirilen Çin Halk Cumhuriyeti yer alıyor.

„Totaliter buyruk“ weiterlesen

Karınca ve köstebek misali…

14 Mayıs 2023

Bu akşam seçim sonuçları açıklandığında Türkiye’nin orta vadede siyasi arenasını belirleyecek taşlar yerine oturmuş olacaktır – Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalsa bile. Değişim söz konusu olduğunda muhalif kesimlerde umutlar daha da yeşillenecektir şüphesiz. Ancak hemen rehavete kapılmamak gerekir. Çünkü ülkenin geleceğinin, eşitlik ve özgürlük beklentilerinin ve emek mücadelesinin başarı seviyesinin salt seçimlerle toplumun ezici çoğunluğunun lehine sonuçlanmayacağı gerçeği çok açık.

„Karınca ve köstebek misali…“ weiterlesen

Göç efsaneleri

Almanya’da yaşayan Kürdistan ve Türkiyeli göçmenlerin siyasi tercihleri üzerine

Mart 2023

Tanınmış sosyolog Immanuel Wallerstein tarih boyunca süren göçler için “Bitmeyen hikâye” tanımını kullanır. Sahiden de insanlık tarihi boyunca sadece insanlar sınırları aşarak göç etmediler, aynı zamanda sınırlarda insanları aştılar. Nihâyetinde göç kapitalist gelişme sürecinin doğal bir sonucudur. Günümüzde ise emperyalist-kapitalist dünya düzeni dünyanın bütününü bir fabrikaya çevirir, sermayenin tüm coğrafyalara girmesini sağlarken, aynı zamanda tüm coğrafyalardan on milyonlarca insanın emperyalist merkezlere akmasına yol açıyor. Sermaye ihtiyaç duyduğu işgücünü gençlik aşısıyla yenileyebilmek ve ucuzlatabilmek için göçmen ordularını harekete geçiriyor. Dolayısıyla emperyalist merkezlerdeki demografi değişiyor, göçmen ve mülteciler yedek işgücü ordusu olarak kalıcılaşıyorlar ve sömürü mekanizmalarının sürdürülebilirliği sağlanıyor. Emperyalist güçler, bilhassa yaşlı kıta Avrupa yaşlanan nüfuslarının yol açtığı demografik değişim nedeniyle nitelikli işgücü göçünü sürekli kılmaya çalışıyorlar.

„Göç efsaneleri“ weiterlesen

2022’nin ardından Avrupa

2022’nin ardından Avrupa

15 Aralık 2022

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa’da neoliberal politikaların, yaşamın her alanının militaristleştirilmesinin, ırkçı-faşist yaklaşımların kökleşmesinin, emperyalist yayılmacılığın ve demokratik ve sosyal haklara yönelik saldırıların ivme kazandığı bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2022 aynı zamanda Avrupa’daki reformist toplumsal ve siyasi solun toplumsal direniş potansiyellerini güçlendirerek egemenleri baskı altına almak yerine meydanı milliyetçi, ırkçı ve faşist hareketlere bıraktığı ve NATO soluna dönüştü bir yıl olarak tarihe geçti.

„2022’nin ardından Avrupa“ weiterlesen

NATO Zirvesi’nden yeni savaş konsepti çıktı

NATO Zirvesi’nden yeni savaş konsepti çıktı

1 Temmuz 2022

28-30 Haziran günlerinde Madrid’de düzenlenen NATO Zirvesi sonuçlandı. Zirvede yeni bir Stratejik Konsept kabul edildiği açıklandı. NATO’nun Rusya ve Çin’e karşı yayılmasını temel alan konsept yeni savaşların kapıda olduğunun ilanı oldu. NATO bu yeni Stratejik Konsepti’ni hangi sonuçları olacağını ve Türkiye’nin zirvedeki atraksiyonlarını Murat Çakır ile değerlendirdik.

„NATO Zirvesi’nden yeni savaş konsepti çıktı“ weiterlesen

Alman emperyalizminin kundakçılığı

Alman emperyalizminin kundakçılığı

Almanya’nın Ukrayna ve Kürdistan politikaları üzerine

25 Nisan 2022

Alman faşizminin yenilgisinin ardından kurulan iki kutuplu dünya düzeni ve emperyalist güçlerce başlatılan Soğuk Savaş Federal Almanya’daki (FAC) sermaye fraksiyonlarının yenilgiyi, ABD emperyalizminin hegemonyasını ve kendilerini kontrol altında tutmak için kurgulanan “Avrupa Çatısını” kabullenmeye zorlamıştı. Kısa süre sonra yeniden palazlanan Alman tekelci burjuvazisi hiç vazgeçmediği dünya devi olma hedefi uğruna çeşitli tavizlere boyun eğmiş, FAC’nin 1949’da “Amerikalıları içerde, Rusları dışarıda ve Almanları aşağıda tutmak” için kurulan savaş aygıtı NATO’ya 1955’te üye olmasını sağlamış ve kısa zamanda “Avrupa Çatısının” öncü gücü hâline gelmişti. Kendisinden üç yıl önce üye olan Türkiye’nin NATO’daki hamiliğini de üstlenen Alman emperyalizmi, bir yandan meşum “Alman-Türk-Silah kardeşliğini” yeniden kurarken, diğer yandan da FAC’nin Soğuk Savaşın cephe ülkesi olması nedeniyle Batı Alman sendika hareketine sosyal devlet tavizleri vermek zorunda kalmıştı. Ama bu tavizler aynı zamanda sendikal hareketin ve bağlı olduğu Alman sosyal demokrasisinin kooptasyon yoluyla sisteme entegre edilmesini de sağladılar. Böylelikle “Ren Kapitalizmi” olarak da adlandırılan FAC emperyalist cephenin “örnek ülkesi” hâline geldi.

„Alman emperyalizminin kundakçılığı“ weiterlesen

Eskalasyon sarmalı

Eskalasyon sarmalı

Savaş aygıtı NATO’nun genişleme ve çatışma politikasına dair

Geride bıraktığımız otuz yılı aşkın süreç emperyalizmin derinleşen kapitalist krizlere giderek artan saldırganlıkla – hem ülkelerin içinde hem de dünya çapında – yanıt verdiğini gösterdi. Ama aynı şekilde bugün tek kutuplu emperyalist-kapitalist dünya düzeninin de zayıflamakta olduğuna tanık olmaktayız. Çok kutuplu bir dünya düzeninin oluşmakta olması, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin emperyalist egemenlik yapılarının boyunduruğundan kurtulmaya çalışmaları ve kalıcılaşan çoklu kriz ortamlarının çözümsüzlüğünün egemen sınıflar arasında yarattığı baygınlık, emperyalist saldırganlığı daha da körüklemektedir.

„Eskalasyon sarmalı“ weiterlesen

Mübadele Antlaşmasının 60’ıncı yılında…

Mübadele Antlaşmasının 60’ıncı yılında…

31 Ekim 2021

Adenauer Kabinesi 30 Ekim 1961’de Türkiye ile “İşçi Mübadele Antlaşmasını” imzaladığında, “misafir işçilerin” kalıcı olacağını hesaplamamıştı. Almanya açısından amaç savaş sonrası ortaya çıkan işgücü açığını kapatmak ve ucuz işgücü sayesinde ücretler ve çalışma koşulları üzerinde baskı yaratmaktı. Türkiye ise hem sosyal sorunu bir kısmını ihraç ederek hafifletmek istiyor, hem de ücret transferleri üzerinden ülkeye döviz akmasını umuyordu. İşçi göçünde iki devletin çıkarları belirleyici olduğundan işçilerin göç nedeniyle ortaya çıkan sorunları dikkate alınmamıştı.

„Mübadele Antlaşmasının 60’ıncı yılında…“ weiterlesen

Almanya: Seçimler yaklaşırken (4)

Almanya: Seçimler yaklaşırken (4)

19 Eylül 2021

Almanya’daki siyasi durum giderek daha belirginleşiyor. 26 Eylül sonrasında hangi koalisyon iktidara gelirse gelsin, Yeşillerin hükümet ortağı olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Bu durum ise Türkiye’de ve Almanya’daki Kürdistanlı ve Türkiyeli kimi kesimlerde Almanya-Türkiye ilişkileri bağlamında bazı beklentilere yol açıyor. Özellikle liberal ve sol-liberal kesimlerde Yeşillerin hükümet ortağı olmasıyla Alman devletinin Türkiye politikalarında demokratikleşme ve insan haklarının ağırlık kazanacağı ve AKP-Saray-Rejiminin baskı altına alınacağı düşüncesi dikkat çekiyor. “Sahiden öyle mi olacak” diye sorarak, seçim sonuçlarının Almanya-Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyeceğini irdeleyelim.

„Almanya: Seçimler yaklaşırken (4)“ weiterlesen

NATO 2030: Yeni ajanda, yeni savaşlar

NATO 2030: Yeni ajanda, yeni savaşlar

Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun stratejik konsepti üzerine

NATO üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları 14 Haziran 2021’de Brüksel’de olağan zirvelerinden birisi için buluştuktan sonra burjuva basınında bu buluşmanın »olağanüstü sonuçlarının« müjdesi (!) verilmekteydi. »Kriz yönetimi« adı altında ve çeşitli »insan hakları« gerekçeleriyle farklı coğrafyalarda savaşlar yürüten ve çatışmalar körükleyen NATO yeni ajandasıyla yeni »koruma« görevlerine hazırlanıyordu. Tüm medya güzellemelerine rağmen bu yılki NATO Zirvesi asıl planlamanın »sistem rekabeti« adı altında Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni (okuma kolaylığı için buradan itibaren »Rusya« ve »Çin« tanımı kullanacağız) hedefine koyan bir stratejik yönelim olduğunu kanıtladı. Zirve, »küresel sistem rekabeti çağındayız« diyen NATO Genel Sekreteri Jens Soltenberg’i »NATO 2030« belgesi temelinde yeni stratejik konsepti hazırlama görevi verildikten sonra sona ermişti.

„NATO 2030: Yeni ajanda, yeni savaşlar“ weiterlesen

Yangın yeri

Yangın yeri

Emperyalist zirveler sonrasında Ortadoğu – Kafkaslar – Balkanlar Üçgeni

Cornwall’de gerçekleştirilen G7 – Zirvesi, ardından Brüksel’deki NATO Liderler Toplantısı ve ABD Başkanı Biden’in yaptığı görüşmeler sonrasında, merkezinde Türkiye’nin bulunduğu Ortadoğu – Kafkaslar – Balkanlar Üçgeni yeni çatışmalara gebe kaldı. Türkiye’deki faşist MHP destekli AKP-Saray-Rejiminin geleceğini belirleyecek olan bu çatışmaların bölgeyi gerçek anlamda yangın yerine çevirmesi büyük bir olasılık. Aslında Türkiye ve bölge ülkelerini doğrudan etkileyecek olan gelişmeler daha büyük bir resmin, yani emperyalist-kapitalist dünya düzeninin içinde debelendiği krizler ortamının bir parçası. Ancak bu gerçeğe rağmen Ortadoğu – Kafkaslar – Balkanlar Üçgeni dünya çapındaki iktisadi, siyasi ve askeri gelişmeler açısından olumsuz etkide bulunacak bir faktör olarak kalmaya devam ediyor. Türkiye’deki AKP-Saray-Rejimi de bu bağlamda her türlü »günahı« işlemeye hazır bir işbirlikçi aktör konumunda – toplumsal desteği zayıflamış, iç ve dış politikada sırtı duvarda ve devlet aparatı içinde/egemen sınıflar arasında yeni müttefikler arayan ve tam da bu zorlukları nedeniyle her şeyi göze alan tehlikeli bir aktör olarak. Gerek ABD emperyalizmi gerekse de Avrupalı emperyalist güçler rejimin mutlak sadakatle istenilen biçimde kullanıma hazır kıvama geldiğini gördüler ve NATO Zirvesinde askeri-siyasi ve ekonomik desteklerinin karşılığında yerine getirmesini istedikleri »görevleri« vererek, rejimin daha tehlikeli hâle gelmesini sağladılar.

„Yangın yeri“ weiterlesen

»Kürdistan’ı savunmak!«

»Kürdistan’ı savunmak!«

20 Haziran 2021

Ana akım burjuva medyasında olmasa da bir yerlerde okumuşsunuzdur: Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden 150 insan hafta başında »Defend Kurdistan«, yani »Kürdistan’ı savunmak!« başlığı altında bir girişim başlattılar. Girişimin ana amacı işgali ve olası »kardeş kavgasını« engellemek olarak açıklanmıştı. Bu anlamlı girişim bugün, İzmir HDP binasına yapılan ve Deniz Poyraz’ı katleden saldırıdan sonra kanımızca farklı bir anlam kazanmıştır. Daha doğrusu kapsamı genişlemiştir.

„»Kürdistan’ı savunmak!«“ weiterlesen

Fransa’nın Türkiye problemi

Fransa’nın Türkiye problemi

9 Mayıs 2021

Fransa’nın, Emmanuel Macron’un Devlet Başkanı seçilmesinden bu yana NATO partneri Türkiye ile olan ilişkileri hiç düzelmedi ve görüldüğü kadarıyla aradaki gerginlik ileride daha da artacak gibi. Alman ve Fransız burjuva basınında bu gelişmenin temel nedeninin Ankara’nın »diaspora Türklerini kullanıyor« olması gösteriliyor. Elbette bu yeni bir şey değil ve özellikle 1980 darbesinden bu yana Türkiye karar vericilerinin sistematik biçimde Avrupa’daki Türkiye kökenli göçmenleri seçme-seçilme hakkı olan »etkin Türkiye lobisi« hâline getirmeye çalıştıkları biliniyor. Ancak şimdiye kadarki Türk hükümetleri bunu her zaman işbirlikçisi oldukları emperyalist güçlerle eşgüdüm içinde gerçekleştirmişlerdir. O açıdan Fransa-Türkiye arasındaki gerilimin nedenlerini başka alanlarda aramak gerekiyor.

„Fransa’nın Türkiye problemi“ weiterlesen

Faşiste faşist denir, beyefendi!

Faşiste faşist denir, beyefendi!

28 Mart 2021

AKP-Saray Rejiminin ortağı Devlet Bahçeli’nin Federal Parlamentoda partisi MHP hakkında verilen bir soru önergesi hakkında hezeyana kapıldığını duyduk. Bahçeli’nin Die Linke partisi ve Almanya hakkında atıp tutmasının tam da Almanya’nın AB Zirvesinde Türkiye’ye destek çıktığı günlere denk gelmesi tuhafımıza gitti doğrusu. Gerçi MHP’nin kurulduğu günden bu yana Uygurlara sahip çıkmasına rağmen, destekledikleri Erdoğan’ın Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanını kabul etmesine Bahçeli’nin tek bir laf etmemesi de tuhaf, ama o ayrı bir konu.

„Faşiste faşist denir, beyefendi!“ weiterlesen

HDP ve Avrupa’nın derin kaygıları (!)

HDP ve Avrupa’nın derin kaygıları (!)

21 Mart 2021

AKP-Saray Rejiminin çekmecesinden çıkardığı topyekûn saldırı planının adım adım uygulandığı ve bu saldırıların giderek sertleşerek devam edeceği belli olunca, Avrupalı partnerlerinin »derin kaygılarını« ifade etmeleri zorunlu oldu – elbette her zaman olduğu gibi timsah gözyaşları dökerek. Berlin-Brüksel-Strasburg üçgeninden gelen açıklamaların adresi, kimi çevrelerin zannettiği gibi AKP-Saray Rejimi değil, tepkileri yumuşatılması gereken muhalif kesimler ve kamuoyudur.

„HDP ve Avrupa’nın derin kaygıları (!)“ weiterlesen

AİHM, Demirtaş ve bizler

AİHM, Demirtaş ve bizler

3 Ocak 2021

HDP’li yoldaşımız Sezai Temelli 29 Aralık’ta Yeni Özgür Politika gazetesinde yayınlanan yazısında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Selahattin Demirtaş kararı ile bağlantılı olarak şunları yazmış: »Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğinin Demirtaş kararı sonrası Türkiye’deki iktidara karşı nasıl bir tavır alacağı herkesin merakı. Avrupa Birliği içinde kararları belirleyen mekanizmaların da kapitalist modernite ve onun yaşadığı kriz ikliminden yalıtılmış olduğunu düşünmüyoruz. Yine de olasılık dahilinde olduğu için soralım; Avrupa anayasal devletler birliği olarak mı yoksa anayasalı devletlerin birliği olarak mı hareket edecek? Avrupa’nın Kürtlerle imtihanı sürüyor…«

„AİHM, Demirtaş ve bizler“ weiterlesen

»Bozkurt Yasağının« arka planı

»Bozkurt Yasağının« arka planı

22 Kasım 2020

F. Parlamento beklenildiği gibi büyük bir çoğunluk sağlayarak, »Bozkurtlar« olarak tanımlanan Türk faşistlerinin Almanya’daki derneklerinin yasaklanmasının gözden geçirilmesini de içeren bir dizi talebi kabul etti. Sosyal medyada ve gazetelerin internet sayfalarında »Almanya Ülkücü hareketi yasaklıyor« türünden haberler hemen yayıldı. İşin aslı yasaklamaların kabul edilmesi değil tabii. Federal Hükümet, daha doğrusu İç İşleri Bakanlığı dernek ve sembol yasaklarını gözden geçirmek ve bir dizi »engelleyici« adım atmak üzere görevlendirilmiş oldu. Böylelikle süresi siyasî konjonktürce belirlenecek olan resmi süreç başlatıldı.

„»Bozkurt Yasağının« arka planı“ weiterlesen

Alman desteğinde neoliberal kesintisizlik

Alman desteğinde neoliberal kesintisizlik

13 Eylül 2020

Yaşıtlarımız anımsıyordur, ama tekrar anımsatmakta bir sakınca yok: Demirel başkanlığındaki azınlık hükümetinin 24 Ocak 1980’de karar altına aldığı ve ülkeyi neoliberalizm laboratuvarına dönüştüren Yapısal Uyum Programının güçlü toplumsal direnç nedeniyle uygulanması olanaksızdı. Çok kısa süre içerisinde bu devasa dönüşüm programının uygulanabilmesi için ülke içerisindeki güç dengelerinin zor kullanılarak egemen sınıflar lehine değiştirilmesinin zorunluluğu ortaya çıkmıştı. NATO’nun, özellikle Alman emperyalizminin büyük desteğiyle gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 darbesinin en önemli nedenlerinden birisi buydu.

„Alman desteğinde neoliberal kesintisizlik“ weiterlesen

Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?

Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?

Türkiye’deki gerici-faşist ittifakın 24 Haziran baskın seçimlerinden kırılgan iktidar ilişkilerini stabilize ederek çıkmasından bu yana muhalif kesimlerde hâlâ belirli bir kafa karışıklığı hakim. Bilhassa kentli laik orta katmanlar hayal kırıklığından ve gerici-faşist ittifaka oy veren Sünni-muhafazakâr yoksul kesimlere duydukları derin öfkeden kurtulamıyorlar. Bu kesimlerdeki hayal kırıklığının en büyük nedeninin parlamentodaki burjuva muhalefetinin salt propagandadan ibaret söylemlerine bakarak, iktidarın değiştirilebileceği hüsnükuruntusuna kapılmaları olduğunu söyleyebiliriz. Komünistler, reel güç ilişkilerini ve siyasal rejimin karakterini göz önünde tutarak, »büyük olasılıkla ya diktatörlük ya da demokrasiye açılacak yol için bir dönemeç« tespitini yapmışlar ve gerici-faşist ittifakın geri püskürtülüp, AKP-Saray-Rejimine darbe indirilmesinin olanaklı olduğunu vurgulamışlardı. „Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?“ weiterlesen