Gelecek Pasifik’te belirlenecek

Gelecek Pasifik’te belirlenecek

Ulusal Halk Kongresinin kararları ışığında Çin Halk Cumhuriyeti ve dünya politikalarına etkileri üzerine

Dünyanın, dolayısıyla insanlığın yakın geleceğinin Pasifik Bölgesindeki gelişmeler tarafından – olumlu veya olumsuz anlamda – belirleneceğini söylersek, bu, en azından güncel koşullar altında abartılı bir iddia olmayacaktır. Emperyalist-kapitalist dünya düzeninin içinde debelendiği çoklu kriz ortamının meydan okumalarını, ABD emperyalizminin Çin Halk Cumhuriyeti’ne (ÇHC) karşı artan saldırganlığını ve ÇHC’nin dünya çapında genişleyen iktisadi ve siyasi etki alanlarını göz önünde tutarsak, bu iddianın altını doldurabiliriz.

Federal Alman Savunma Bakanlığının geçenlerde basına sızan (veya sızdırılan) bir analizi, emperyalist ülkelerin ÇHC’nin küresel oyuncu olma yolunda hızla ilerlemesinden duydukları kaygıyı ifade ediyor. ÇHC’nin »dünya çapındaki etkisiyle Rusya’yı solladığını« tespit eden analizde, Pekin’in »küresel iktisadi gelişmeyi ve uluslararası düzenin şekillendirilmesini kendi çıkarları çerçevesinde güvence altına almaya çalıştığı« vurgulanarak, bunun »Batı’nın hegemonyasını tehdit ettiği« belirtiliyor.

Komünist Partisi yönetimi altındaki bir eski sömürgenin, yüzyıllardır dünya coğrafyalarını tahakkümü altında tutan emperyalist güçlere meydan okuyacak güce erişmesi bu güçler açısından elbette »tehdit« olarak algılanacaktır. ÇHC’nin emperyalizme siyasi ve askerî açıdan meydan okuyabilmesi, ekonomik gücünün artmasıyla olanaklı olmuştur, ki bu meydan okuma, her zaman belirttiğimiz gibi, açık antiemperyalist karakterdedir.

ÇHC’nin kurulduğu 1949 devrim yılından bu yana olan gelişmesi o açıdan gerçek bir başarı hikâyesi olarak nitelendirilebilir – özellikle 1,4 milyarlık nüfusu için gerçekleştirilen yoksullukla mücadele açısından. Bir örnek vermek gerekirse: 1978 yılında ÇHC’nde 770 milyon insan yoksulluk sınırında yaşıyorken, bu sayı 2019’da 5,1 milyona düşürülebildi. Dünyanın en zengin ülkelerinden olan Almanya’da 2,6 milyon çocuğun yoksulluk sınırının altında yaşadığı ve yoksulluğun genel olarak kalıcılaşarak, yaygınlaştığı düşünülürse, bunun ne denli büyük bir başarı olduğu tespit edilebilir. Bununla birlikte; her ne kadar istatistikler kişi başına düşen yurt içi GSMH’ni 10.522 dolar düzeyinde not etseler de ÇHC’nin toplam nüfusunun yaklaşık üçte biri bugün dünya ortalamasındaki orta katman satın alma gücüne sahiptir. Almanya’daki araştırma kurumlarının tahminlerine göre, 2020 yılında 14.860 milyar dolar olan ÇHC yurt içi GSMH’si 2024 yılında 23.029 milyar dolara çıkacak. Yani ÇHC hâlihazırda ABD emperyalizmi ile başa baş bir yarış içerisinde ve muhtemelen önümüzdeki beş yıl içerisinde ABD’ni geride bırakacak.

14’üncü Beş Yıllık Plan

ÇHC’nin bu başarıları Çin Komünist Partisi (ÇKP) öncülüğündeki Ulusal Halk Kongresinde karar altına alınan beş yıllık planlara, yani planlı ekonomiye dayanmaktadır. İlk kez 15 Eylül 1954’te bir araya gelen ve beş yıllık dönemler için seçilmiş toplam 2.980 delegeden oluşan Ulusal Halk Kongresi ÇHC’nin en yüksek devlet organıdır. Delegeler 35 delegasyondan oluşmakta; 23 delegasyon Tayvan dahil eyaletlerden, 5 delegasyon otonom bölgelerden, dördü eyalet statüsündeki büyük kentlerden, ikisi Hong Kong ve Macau’dan ve bir delegasyon da Halk Kurtuluş Ordusundan seçilmektedirler. Ulusal Halk Kongresi 161 kişilik ve yılda altı kez bir araya gelen Sürekli Komisyon tarafından yönetilmektedir. Ulusal Halk Kongresinin görevi beş yıllık planı karar altına alma, ÇHC Devlet Başkanını, Merkezi Ordu Komisyonunu, Yüksek Halk İdari Mahkemesi üyelerini, Başsavcılığı ve yürütme görevini üstlenen Devlet Konseyi üyelerini seçmektir. O açıdan Ulusal Halk Kongresinin hiçbir burjuva demokrasisinin başaramadığı ölçüde halkın, köylülüğün, işçi sınıfının ve etnik-dini azınlıkların en geniş temsiliyetini gerçekleştirdiğini tespit edebiliriz.

İşte bu şekilde bir araya gelen Ulusal Halk Kongresi 5 Mart 2021’de bir hafta süren toplantısında 14. Beş Yıllık Planı karar altına aldı. Aslına bakılırsa bu beş yıllık plan ile »Vizyon 2035« adı verilen ve 2049’da 100’üncü kuruluş yıldönümünde ülkeyi »dünya çapında öncülük görevini üstlenecek olan modern sosyalist ülke« hâline getirme hedefini takip eden uzun vadeli gelişme planı başlatılmış oldu.

Plan ile sadece toplumsal refahın artırılmasının teşviki değil, aynı zamanda iktisadi gelişmenin teknolojik ilerleme ve yeniliklerle sürdürülebilir dönüşümünü de hedeflemekte. Ulusal Halk Kongresi ülkenin 2021-2025 planlama döneminde uluslararası arenada, ABD emperyalizminin ticaret savaşını müttefikleriyle birlikte hızlandırması ve Pandemi gibi koşullar nedeniyle belirsizlik ve güvencesizlikler durumunun derinleşeceğinden hareket ediyor ve bu nedenle ülkenin bu karmaşık ve zor koşullara karşı dayanıklılığını artırması için gerekli gördüğü adımlara planda yer veriyor.

Yürütmenin uygulamaya sokması istenilen adımların başında altyapı geliştirme tedbirlerinin hızlandırılması, teknolojik yenilik geliştirme seviyesinin artırılması, her alanda rekabet yetisinin yükseltilmesi ve çevre koruma tedbirlerinin yaygınlaştırılması geliyor. Bu şekilde ve farklı projeler ve programlar uygulanarak yapısal zayıflıkları denkleştirecek, büyüme hızını artıracak ve halkın yaşam koşullarını iyileştirecek bir niteliksel iktisadi gelişme hedefleniyor.

»Sosyalist piyasa ekonomisi«

Görüldüğü kadarıyla sürdürülebilir bir büyüme ve buna uygun ürünler ve hizmetler gibi, niteliksel hedefler önem kazanıyor. Ancak bu önem kazanma, plan hedeflerinin mutlak olarak algılanmasından ziyade, kılavuz değerler olarak kabul edilmesini ve hedef kaymalarının hoş görülmesini de beraberinde getirmektedir. Kongre, Beş Yıllık Planın ağırlığını – ülkenin kesin bir biçimde »gelişmiş sosyalist piyasa ekonomisi« temelinde geliştiğini tespit ederek – büyüme oranlarının öncelikli olarak ihracat için tüketim ürünleri yerine, niteliksel açıdan yüksek değerde bir büyümeye koyuyor.

14’üncü Beş Yıllık Plan, 13’üncüsünden farklı olarak yurt içi GSMH’nin hangi oranda artacağını hedeflememekte. Gerekçe olarak da ülkenin »yeni gelişmelere ve güvencesizliklere daha esnek yanıt verebilmesinin sağlanması« gösteriliyor. Bu gerekçeyi, ülkenin kimi zaman ve kısa vadede büyümeyi engelleyebilecek, ama uzun vadede ekonomik potansiyelleri artıracak hareket alanları yaratmanın ve gerekli görülen reformları hızla uygulamanın hedeflenmesi olarak okumak mümkün. Ki, »niteliksel açıdan yüksek değerde büyüme« özünde tam olarak bu anlama gelmektedir.

Ulusal Halk Kongresinin bu stratejik yönelimini açıklayan en iyi ifadeyi »ikili sirkülasyon« tanımlamasında görebiliyoruz. Buna göre yurt içi tüketim ÇHC ekonomisinin merkezi taşıyıcı sütunu hâline getirilecek. Örneğin hâlihazırda halkın yüzde 91,5’i Temel Emeklilik Sisteminin güvencesi altında. Plan, bu oranın 2025’e kadar yüzde 95’e çıkartılmasını hedefliyor. Bu şekilde aktif çalışma hayatı içinde olanlar devletin finansmanını güvence altına aldığı Temel Emeklilik Sisteminden faydalanacakları için, daha az tasarruf edecekler, ama gelirlerinin daha fazlasını tüketime ayırabilecekler.

Böylelikle ortalama satın alma gücü, dolayısıyla da ortalama refah düzeyi artırılabilecek. Bu ise kaliteli tüketim ürünlerine olan talebi artıracak. Artan talebi karşılayabilecek arzı yaratmak için de gümrük vergilerinde indirime gidilerek, ithal ürün ve ürün parçalarının ucuzlatılması planlanıyor. Bunun bir yan etkisi de yabancı şirketlerin üretimlerini ÇHC’nde gerçekleştirme yatkınlıklarının artırılması olacak. Böylelikle yurt içi üretim ve tedarik zinciri olanaklarını artıracak olan ÇHC giderek AB ve ABD’nin kararlarından daha az etkilenecek.

Yurt dışına olan bağımlılığın azaltılması

Nihâyetinde yeni Beş Yıllık Plan yurt içi piyasaların niteliksel büyümesine yoğunlaşma anlamına gelen yurt içi iktisadi sirkülasyon ve aynı anda ihracatı destekleyen yurt dışı iktisadi sirkülasyon ile ülkenin ekonomik dayanıklılığını sürdürülebilir biçimde artırmayı hedeflemektedir. ÇHC böylelikle yurt dışına olan bağımlılığını azaltarak, emperyalist güçlerin olası ticari yaptırımlarına ve ÇHC’nin büyük teknolojik şirketlerine yönelik saldırganlıklarına karşı bir koruma kalkanı kuşanmak istemektedir.

Bu nedenle özellikle Avrupa’daki liberal ekonomistler yeni Beş Yıllık Planı, »Çin hükümetinin yabancı sermayeye açılma politikasının sonu« olarak nitelendirmektedirler. Asıl kaygılarının emperyalist tekellerin ÇHC’ne yönelik hareket alanlarının daraltılması olduğunu söylemeye gerek yoktur herhalde. Halbuki yeni Beş Yıllık Planı ülke yönetiminin yurt içi ve yurt dışı iktisadi sirkülasyonlarının birbirlerini destekleyerek, yeni sinerji etkilerini yaratmak istemesi olarak okumak gerekiyor. Çünkü plan stratejik olarak sadece ülke içerisindeki üretime yoğunlaşmayı değil, aynı zamanda yabancı yatırımcıların ülke içerisinde üretim teşekkülleri kurmalarını sağlamayı ve uluslararası ticarette istikrarı öngörmektedir.

Planın yabancı yatırımcılar için önem arz eden bölümü, 1 Ekim 2020’de yürürlüğe sokulan »Yabancı Yatırımcılar Tarafından Kurulan Şirketlerin Şikâyetlerini İnceleme Tedbirlerinin« yerel ve eyalet yönetimleri tarafından ısrarla takip edilmesinin istenmesidir. Böylelikle bu tedbirlerin, yapılan şikâyetlerin incelenmesiyle birlikte, hata ve aksaklıkların giderilmesi ve sorunların azaltılması için etkin bir mekanizmaya dönüştürülmesi hedeflenmektedir. Hedefe ulaşılması için de ulusal düzeyde oluşturulacak olan bir Koordinasyon Komitesi tedbirlerin uygulanmasını ve alınan sonuçları takip edecek.

Yeni Beş Yıllık Plan ekolojik dönüşüm için fosil enerji taşıyıcıları kullanımının azaltılmasını ve nükleer enerji santrallerinin kapasitelerinin 2025’e kadar 70 Gigawatt’a yükseltilmesini içermesinin haricinde, tarıma ve taşra bölgelerine daha fazla önem verilmesini, bölgesel gelişme ile yeni tür kentleşme çabasına girişilmesini ve ulusal güvenliğin, Halk Kurtuluş Ordusunun modernizasyonu ve ülke savunmasının optimal hâle getirilmesiyle güçlendirilmesini öngörmektedir.

Sonuç yerine

Kısacası ÇHC, Ulusal halk Kongresinde kabul edilen 14’üncü Beş Yıllık Plan ile hem başta ABD olmak üzere, emperyalist güçlerin ülkeyi dize getirme çabalarına etkin bir yanıt vermekte, hem de gelişmekte olan ülkeler için başarılı bir alternatif olarak uluslararası politikayı belirleyecek öncü ülke olmayı hedefine koymaktadır. Bugüne dek BM Şartını ve uluslararası hukuku önemseyerek diğer ülkelerle belir bir iş bölümünü ve iş birliğini gerçekleştirmek isteyen ÇHC yönetiminin çabaları, ABD emperyalizminin başlattığı ticaret savaşı nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın sorumlusu ÇHC değil, emperyalist-kapitalist dünya düzeninin taşıyıcılarıdır. Şimdi ise ÇHC’nin kendi gücüne güvenmek, Batı’dan daha çok bağımsızlaşmak ve Rusya Federasyonu gibi Batı’nın hedefinde olan güçlerle iş birliğini derinleştirmekten başka bir şansı kalmamıştır.

O açıdan en başta teknolojik açıklarını kapatmak zorundadır. Ulusal Halk Kongresi toplantısının başladığı gün basın açıklaması yapan Başbakan Li, hükümetinin araştırma ve geliştirme bütçesini her yıl yüzde 7 artıracağını söylerken buna işaret ediyordu. Bu çerçevede Beş Yıllık Plana ÇHC’nin yurt dışından satın almak zorunda kaldığı yarı iletkenlerin ülke içinde üretilmesini, yapay zekâ ve kuantum bilgisayarlarının geliştirilmesine yüksek yatırım bütçelerinin ayrılmasını ve nihâyetinde 2025 yılına kadar ÇHC’ndeki cep telefonu kullanıcılarının yüzde 56’sının 5G teknolojisine geçmiş olması hedefleri yerleştirilmiştir. Yani ÇHC teknoloji alanında da hızını yükseltmektedir. Gerçi Beş Yıllık Planın esnek hedefleri açısından ne denli bir başarı oranı yakalayacağını öngörebilmek, dünya çapındaki belirsizlikler ve güvencesizlikler nedeniyle şu an için pek olanaklı değil. Ancak salt teknolojik gelişme açısından bakıldığında, ÇHC’nin kısa zamanda Batı’yı sollaması mümkün görünüyor. BM verilerine göre 2020 yılında dünya çapından en fazla patent kaydı yaptıran ülkenin ÇHC olduğu gerçeği buna işaret ediyor. Ayrıca Pandemi koşullarına rağmen dünya çapında en yüksek büyümeyi yakalayan ülkenin ÇHC olması da karar altına alınan 14’üncü Beş Yıllık Planın gerçekçi temellere oturtulduğunu gösteriyor.

ÇHC’nin bu başarıları ve giderek güçlenen ekonomisi sonuç itibariyle emperyalist-kapitalist dünya düzeninin sınırlarını göstererek, ABD emperyalizminin küresel tahakkümünü tehdit ediyor. ABD’nin, ekonomik çıkarları giderek ÇHC’ne bağımlı hâle gelmekte olan Avrupalı müttefiklerini kendi Pasifik Stratejisine eklemlemeye çalışması, ticaret savaşını sert yaptırımlarla kızıştırması, Pasifik Bölgesindeki ülkelerle olan militarist ittifakını derinleştirmesi ve en son geçenlerde yapılan NATO Zirvesinde görüldüğü gibi, Biden yönetiminin saldırgan bir savaş retoriği kullanmaya başlaması, ABD-ÇHC ihtilafının tüm dünyayı yangın yerine çevirebilecek bir tehlike potansiyeli taşıdığına işaret ediyor.

Yazımızın başına dönersek: tüm bu saydığımız gelişmeler, 14’üncü Beş Yıllık Planın emperyalist güçler açısından getireceği sonuçlar ve emperyalizmin konumlanışı dünyanın yakın geleceğinin Pasifik Bölgesinde belirleneceği tespitimizi kanıtlıyor. Ancak buna rağmen kötümser olmak için bir neden yok. Emperyalist güçler, ÇHC ve Rusya Federasyonu karşısında ortak çıkarları olduğu kadar aralarındaki çıkar çatışmalarıyla da başa çıkmak zorundadırlar. Emperyalizm genel olarak elindeki tüm maddi ve askeri güce rağmen her istediğini yaptıramıyor ve çözümsüzlükten kurtulamıyor. ÇHC gerek Avrupa’nın gerekse de ABD’nin yaptırımları karşısında kolaylıkla dize getirilebilecek bir ülke değil artık. Tüm dayanışmacı eleştirimize rağmen bu başarıyı teslim etmemiz gerekiyor. Hiç şüphe götürmüyor – bu başarının tek sahibi Çin Komünist Partisidir!