»Avrupa Siyasi Birliği« ya da işbirlikçiliğin fiyatı

»Avrupa Siyasi Birliği« ya da işbirlikçiliğin fiyatı

25 Eylül 2022

Fransa Başkanı Macron’un, Alman Şansölyesi Scholz ile eşgüdümlü biçimde AB’nin militarist ve yayılmacı dönüşümünü tamamlamak amacıyla önerdiği yeni bir format, AB Konsey Başkanı Michel ve AB Bakanlar Konseyi Başkanı Fiala’nın ortak davetiyle 6 Ekim 2022’de Prag’da oluşturulacak. “Avrupa’da güvenlik, istikrar ve refah” başlığı altında düzenlenecek olan enformel AB-Zirvesine 27 AB üyesi ülkenin haricinde 17 ülke daha katılacak. Gerçi yapılan açıklamada “17 Avrupa ülkesinden” bahsediliyor ama Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın nasıl “Avrupa ülkeleri” sayılmaları bir muamma. AB Komisyon Başkan Yardımcısı Schinas da yeni formatı “AB üyesi devletlerin ve partner ülkelerin temel ilke ve değerlerimizi tekrar kararlı bir şekilde kabul etmeleri için bir fırsat” olarak değerlendiriyor.

Aslına bakılırsa aralarında Britanya, çeşitli Balkan ülkeleri, Kafkasya ülkeleri, Moldova ve Türkiye’nin de bulunduğu bu yeni görüşme formatını, emperyalist cephede Almanya ve Fransa’nın başını çektiği bir ehlileştirme ve düzenleme operasyonu olarak okumak gerekiyor. Zaten Schinas’ın açıklamasına baktığımızda nasıl aba altında sopa da gösterildiğini görebiliriz: “AB’nin temel ilke ve değerlerine saygı göstermeyen ülkeler, AB iç piyasası, Gümrük Birliği ve AB’nin diğer avantajlarından faydalanamayacaklardır”.

Yılda bir ya da iki kez düzenleneceği belirtilen enformel AB-Zirvesinde görüşülecek konuların “barış ve güvenlik, enerji ve iklim, iktisadi durum ve göç” olacağı belirtiliyor. Bu konuların AB’nin askeri doktrini sayılan “Stratejik Pusulada” militarist-yayılmacı siyasetin gerekçesi olarak yer aldıkları düşünülürse, enformel zirvenin AB’nin merkezi güçleri Alman ve Fransız emperyalizmlerinin stratejik çıkarları tarafından biçimlendirileceğini öngörebiliriz.

Anımsanacağı gibi Scholz, Lambrecht ve AB Komisyon Başkanı von der Leyen’in yaptıkları konuşmalarla AB’ni nasıl bir saldırgan rotaya oturtmak istediklerine değinmiştik. Macron’un önerisiyle oluşturulacak olan bu yeni formatı da aynı çizgide görmek gerekiyor. Yalnız bu sefer salt AB üyesi devletlerin değil, aynı zamanda işbirlikçi rejimlerin de aynı rotaya çekilmek istendikleri bir girişim söz konusu. Nihâyetinde AB üyeleri ve “partner ülkeler” Alman-Fransız ortaklığının öncülüğünde hizaya getirilmeye çalışılacak.

Ancak bu planların pek kolay gerçekleştirilemeyeceği de ortada. Bir kere, örtüşen kimi çıkarların yanı sıra, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan gibi aralarında uzlaşmaz çelişkiler bulunan “partner ülkelerin” aynı çizgide tutulmaları zor görünüyor. Kaldı ki Macaristan gibi, mali yaptırımlarla yola getirilmeye çalışılan ve Polonya gibi ABD’nin Truva Atı olan AB üyesi devletleri bile doğru dürüst kontrol altında tutmakta zorlanan Almanya ve Fransa bu uzlaşmaz çelişkilerle nasıl başa çıkabilecekler?

Diğer tarafta “partner ülkeleri” Avrupa’nın o çok övülen “temel ilke ve değerleriyle” değerlendirdiğimizde, bunların birer otokratik ve baskıcı rejimler olduklarını görmekte zorlanmayız. Yani “temel ilke ve değerlerden” kastedilenin insan hakları, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve “demokrasi” olmadığı, aksine neoliberal politikalar ile militarist yayılmacılık olduğu gerçeğinin üstü, tüm propaganda çabalarına rağmen, örtülemeyecek derecede açık. Ki bu da AB üyesi devletlerdeki toplumsal rıza üretimini zorlaştıracak bir diğer faktör. Sadece bu gerçekler dahi “Avrupa Siyasi Birliğinin” oluşturulmasının zor olduğunu gösteriyor.

Ama kanımızca zaten asıl amaç da bu değil. Asıl amaç 44 devlet ve hükümet başkanın katılacağı bu “yüksek sohbet toplantısı” ile Alman ve Fransız emperyalizmlerinin çıkarlarını koruyabilmek, AB üyesi devletler ile “partner ülkeleri” artlarına dizebilmek ve siyasi-askeri iş birliğini sağlayabilmek için hangi tavizleri verebileceklerini tespit etmektir. Dünya halklarına, ezilen ve sömürülen sınıflara tek bir olumlu sonuç getirmeyecek olan bu enformel AB-Zirvesi sonuç itibariyle işbirlikçiliğin fiyatının pazarlandığı bir alandan başka bir şey olmayacak. Bu pazarlıktan bizlerin payına düşen de kan ve gözyaşı, yoksulluk ve katmerlenmiş sömürü olacak.