Sol-liberalizmin sefaleti

26 Şubat 2023

Anadolu-Mezopotamya coğrafyasında yaşanan deprem felaketinin acıları sürerken başka konulara odaklanmak pek kolay değil. Almanya’da yaşayan birçok Kürdistanlı ve Türkiyeli – kim bilir belki de fazlaca duygusal olduğumuzdan – ilginç bir hayal kırıklığı içerisindeler. Özellikle Alman dostlarından hayal kırıklığına uğramışlar. Deprem felaketinin ilk günlerinde ilgi yoğun olmasına rağmen, “tanıdığın veya akraban etkilendi mi?” sorusunu soranların sayısı o kadar azdı ki, gösterilen dayanışmanın büyüklüğü bile bu hayal kırıklıklarını gideremedi.

Hayal kırıklığı demişken, barışseverler arasındakine de değinmek gerekiyor – özellikle Alman reformist solu hakkındakine. Bu yazı yayımlandığında Berlin’de büyük bir barış mitingi gerçekleştirilmiş olacak. Bölünmekten ziyade siyasi temelleri toz gibi ufalanmakta olan Sol Parti tuhaf bir gerekçeyle bu barış mitingine destek vermiyor. Hükümetlere ortak olabilmek için, Transatlantikçi Yeşiller gibi her türlü programatik ilkeleri terk eden “hükümet sosyalistlerine” göre barış mitingi sağcılarla arasına sınır koymuyormuş.

“Hükümet sosyalistleri” barış mitingine parti tabanını ve toplumsal kesimleri kitlesel biçimde mobilize ederek ve kızıl bayraklarla yer alarak, mitingi kendi amaçlarına kullanmak isteyen ırkçı-faşistleri izole etmek yerine, mitinge katılmamayı tercih ediyorlar. “Barış Manifestosunun” girişimcileri arasında ulusalcı solcuların ve burjuva liberallerinin olduğu doğru. Ancak 575 bin insanın “Barış Manifestosunu” imzalaması ve bir yıl içerisinde ilk kez böylesi kitlesel bir barış mitinginin örgütleniyor olması da ayrı bir gerçek.

Büyük toplumsal hareketler, ki tarihsel örnekleri bunu göstermektedir, genellikle saf sosyalist hareketler olarak başlamazlar. Kitlesellikleri, heterojen yapılarından ve tek şiar altında toplanmalarından kaynaklanmaktadır. Kitlesellikleri, çeşitlilikleri, net hedef ve talepleriyle siyaset değişikliğine yol açabilirler. Çakılan bu kıvılcımı sınıf mücadelesiyle birleştirmek, mücadele odakları arasında köprüler kurmak ve nihâyetinde sosyalist devrim amacına yönlendirmek ise devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin görevidir – meydanı boş bırakmak değil.

Ukrayna savaşı bağlamında Rusya’yı ahlaki suçlamanın ötesine gitmeyen, savaşın 2014’ten bu yana devam eden tarihsel sürecini görmek istemeyen, emperyalist çıkar çelişkilerini sorgulamayan ve ABD gölgesinde kendi yayılmacı hedeflerini takip eden Alman emperyalizmini tek kelimeyle eleştirmeyen Sol Parti aparatı, partiyi savaşlara, krizlere ve yoksullaştırma politikalarına karşı verilen direnişin parçası olmaktan uzaklaştırıyor. Dahası “vatan cephesindeki” teslimiyete katılarak siyasi güç olarak gereksizliğini kanıtlıyor.

Aslına bakılırsa sol-liberalizmin bu sefaleti uzun bir erozyon sürecinin doğal sonucudur. Bir kere parti tabanındaki sosyal yapı neredeyse bütünüyle kentli-akademik kesimlerle sınırlıdır. Programatik söyleminde “birleştirici sınıf politikasından” bahsetmesine rağmen, sınıf politikası izlememekte ve büyük ölçüde işçi hareketinden uzakta durmaktadır. Parti politikasının sınıf siyasetiyle bağlantılı hâle getirilmeyen ve salt kimlik sorularına ahlaki yanıt vermeye indirgenmesi, parti tabanındaki çözülmeyi hızlandırmaktadır. Marksist, emperyalizm ve savaş karşıtı, işçi mücadelelerine odaklanan üyeler partiden ayrılmaktadırlar.

Partinin kuruluşunda yer alanlar olarak Sol Parti’nin bir sınıf partisi olmadığını, ancak reformist, demokratik, anti-ırkçı, eşitlikçi ve savaş karşıtı bir siyasi formasyon olarak kitleselleşebileceğini ve egemen siyasete karşı toplumsal muhalefetin oluşturulmasına katkı sunarak, sınıf mücadelesini güçlendirebileceğini iddia ediyorduk. Nitekim kuruluşundan kısa zaman sonra partiye üye olan on binlerce insan ve elde edilen seçim başarıları bize hak veriyordu.Ancak bugün iddiamızda yanıldığımızı itiraf etmek zorundayız. Kendi ülkesindeki egemen sınıflara direnemeyen, kendi emperyalizmini ve devletini sorgulamayan, aksine Alman emperyalizminin Batı hegemonyasının devamı için kullandığı pragmatik metotlara destek veren bir siyasi formasyon, en fazla egemen sınıfların taşeronu olabilir.