»Demokrasi, Kürtler sayesinde gelecek!«

»Demokrasi, Kürtler sayesinde gelecek!«

Bu köşe yazısı 16 Haziran 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Almanya’da yaşayan ve Kürt Özgürlük Hareketine son derece mesafeli yaklaşan bir sosyalist arkadaşımızı, 2009 yılında Amed’de ilk kez gerçekleştirilen Mezopotamya Sosyal Forumuna katılmaya ikna edebilmiştik. Arkadaşımız bir tanıdığı sayesinde konaklayabileceği bir aile bulmuş, hatta Amed’de bir kaç gün daha kalmıştı. Daha sonra tesadüfen İstanbul’da buluştuğumuzda, henüz merhaba bile demeden, »ya ağabey, bu ülkeye demokrasi gelecekse Kürtler sayesinde gelecek« demişti.

Yıllardır çeşitli vesilelerle arkadaşımızın sözlerini başka sohbetlerde anlatıp durduk. CHP’ye yakın duran veya Kemalizmden etkilenmiş dostlarımızdan hep aynı yanıtı alıyorduk: »Yok canım, olur mu öyle şey«. Bugün ise o dostlarımızın çoğu kendi çevrelerine aynı sözleri söylemekte, hatta bazıları bulundukları yerlerde »Bir oy HDP’ye, bir oy Demirtaş’a« diyerek, seçim çalışmalarına katılmaktalar.

Öyle, aklın yolu bir. Artık açık faşist diktatörlük inşasını durdurmanın, MHP destekli AKP-Saray-Rejimini geri püskürtmenin yolunun HDP’nin antidemokratik seçim barajını aşıp, parlamentoya girmesinden geçtiğini herkes biliyor. Bilmeyen, Erdoğan’ın kamuya kapalı toplantıda sarf ettiği sözlerden sonra bunu anlamıştır. Hesap çok açık: HDP yüzde 9,99 oy alırsa AKP-Saray-Rejimi kazanıyor. Yüzde 0,01’lik bir oranla ise bu engellenebilir. O nedenle her kim gerici-faşist ittifakını durdurmak, yeniden nefes alınabilecek bir ortama kavuşmak istiyorsa, en başta HDP’nin parlamentoda temsil edilmesi için var gücüyle çalışmalı, sandığa sahip çıkmalı, oy hırsızlığını engellemek için son ana kadar uyanık durmalıdır.

Gerçeğin bu kadar yalın, ivedi güncel görevin bu denli basit olmasına rağmen, seçimlere »bağımsız« adaylarla katılan veya kimi kastettiklerini söylemeden »ilerici adayları destekleme« çağrısı yapanlar var. »Derdimiz devrim, bu düzen değişmeli« diyorlar. İyi hoş laflar da, asıl dertlerinin bu olduğuna inanmakta güçlük çekiyoruz.

Rosa Luxemburg, »neyin ne olduğunu söylemek, en devrimci eylemdir, en devrimci eylem kalacaktır« der. Rosa’ya sadık kalarak neyin ne olduğunu söylediğimizde, devrimciliklerine toz kondurmayanlar bozulmasınlar. Kemalizmin etkisi altında olunduğunu, elitist ve latent Kürt düşmanı duruşu gizlemek için söylem radikalizmiyle gerekçeler yaratmak, »sınıf, devrim« kelimelerini bolca içeren açıklamalar yapmak, devrimcilik değil, sosyal şoven lafazanlıktır. Devrimcilik en başta işçi sınıfının çıkarlarına, sınıf mücadelesine, halkların barışçıl geleceğine hizmet eden en ufak adımı atma cesaretini gösterme, en küçük fırsatı kullanma becerisidir.

»Seçimle düzen değişmez« sözü doğru olmakla birlikte, ezilen ve sömürülen sınıfların yanında durmaktan imtina etmenin, fildişi kulelerinde ahkam kesmenin, yumurta küfesini sırtına almadan sosyalizm edebiyatı yapmanın gerekçesi olamaz. Hele hele her gün kitlelerin içinde devrimci çalışma yaparak, seçimleri devrim derdi için bir manivela hâline getirmeye çalışanlara, »Kürtlere teslim olanlar« muamelesi yapmak, egemenlere hizmet etmekle eş anlamlıdır.

Komünistim denilince komünist, devrimciyim denilince devrimci olunmuyor. Baskın seçim musibetinin bir iyi yanı, kimin gerçekte »ne« olduğunu gösteriyor olmasıdır. Bizce bu bile önemlidir.