Karanlıklar çağının kapıları açıldı

Karanlıklar çağının kapıları açıldı

Süreklilik kazanan belirsizlikler-güvencesizlikler dönemi ve içerdiği çelişkiler üzerine

İnsanlık tarihi defalarca kez savaşlar, felaketler, salgınlar veya soykırımlar nedeniyle sonrasında »Karanlık Yıllar« veya Hıristiyanlık tarihindeki »Saeculum obscurum – Karanlık Yüzyıl« gibi tanımlamalarla adlandırılan ve medeniyet seviyesinin düştüğü, toplumsal ilerlemenin durduğu, kültürel gelişmenin gerilediği süreçlere tanık oldu. Karanlık yıllarda facialar ve yıkımlar yaşandı, on milyonlarca insan yaşamını yitirdi. Ancak bu süreçler kimi coğrafyalar için hayli karanlık geçerlerken, başka coğrafyalar için aydınlık dönemler anlamına da geldi – aynı Orta Çağ Avrupası ve o dönemin İslam dünyasında olduğu gibi. Ve her defasında karanlık yıllar tanımı, aşıldığı düşünülen geçmiş yıllar için, kendi dönemlerini yüceltmek isteyenler tarafından kullanıldı.

„Karanlıklar çağının kapıları açıldı“ weiterlesen

Yeni mülteci antlaşmasına doğru…

Yeni mülteci antlaşmasına doğru…

8 Mart 2020

Sınır sosyolojisi ve antropolojisi çalışmalarıyla tanıdığımız Neşe Özgen hocamıza, haddimizi aşarak ufak bir itirazda bulunacağız. Neşe hoca Türkiye yönetiminin mülteci politikasındaki son adımlarına atıfla, »AKP mülteci kanı üzerinden bir atımlık barutunu da harcadı« tespitini yapmış. Mültecilerin AB sınırına yığdırılmalarına Brüksel ve Berlin’den verilen tepkiye bakarak, »bir atımlık barut« tespitine katılmadığımızı, aksine Türk hükümetinin mülteci kartıyla kendi açısından başarılı bir hamle yaptığını düşündüğümüzü belirtmeliyiz.

„Yeni mülteci antlaşmasına doğru…“ weiterlesen

Hipersonik tehditler?

Hipersonik tehditler?

16 Şubat 2020

Geride bıraktığımız hafta, silah tekellerinin ağızlarının suyunu akıtacak derecedeydi desek, yanlış olmaz. Geçen Çarşamba günü Brüksel’de yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısının ardından, bugün sona erecek olan »Münih Güvenlik Konferansı«nda gündeme getirilen konular, hiç şüphesiz İlân Edilmemiş Üçüncü Dünya Paylaşım Savaşının ciddî stratejik sorunlarına değiniyorlar. Toplantı ve Konferans gündemlerinin Batı kamuoyuna yansıtılma biçimleriyle de aynı zamanda yeni toplumsal rıza üretme mekanizmaları yaratılıyor.

„Hipersonik tehditler?“ weiterlesen

Alman-Fransız çelişki çözüm yolları

Alman-Fransız çelişki çözüm yolları

Bu köşe yazısı 14 Kasım 2018 tarihli Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanmıştır.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Birinci Dünya Paylaşım Savaşının bitişinin yüzüncü yıldönümü vesilesiyle Paris’te yapılan anma töreninde Avrupa’nın »gerçek Avrupa ordusuna« ihtiyacı olduğunu söylerken, Alman Şansölyesi Merkel’in de ısrarla Macron’a destek çıkmış olması, Almanya ile Fransa’nın aralarından su sızmayan partnerler olduğu görünümünü verdi. Ancak Pazartesi burjuva medyasına düşen yorumlar, gerçek resmin ayrıntıda gizli olduğunu gösterdi ve bir kez daha hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını kanıtladı. „Alman-Fransız çelişki çözüm yolları“ weiterlesen

1933’ün tekrarı mümkün mü?

1933’ün tekrarı mümkün mü?

Bu köşe yazısı 25 Eylül 2018 tarihli Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanmıştır.

Almanya’daki anketler ırkçı-faşist AfD partisinin ikinci büyük parti seviyesine geldiğini gösteriyor. AfD’nin böylesi bir toplumsal desteğe sahip olması, reformist solda paniğe yol açıyor. Yapılan tartışmalarda, yeni bir »faşist diktatörlük« tehlikesinin kapıya dayandığı ve bu nedenle »faşizme karşı burjuva-liberal kesimleri de içeren bir halk cephesi« kurulması gerektiği vurgulanıyor. Bizce asıl bu tartışma sol güçler açısından çok daha derin bir tehlikeyi içeriyor. „1933’ün tekrarı mümkün mü?“ weiterlesen

»Ayağa kalk«, ama ne için?

»Ayağa kalk«, ama ne için?

Bu köşe yazısı 8 Eylül 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Gelişmiş kapitalist ülkelerde, bilhassa Almanya gibi refahı görece yaygın burjuva toplumlarında kolektif hakların ortak savunusu yerine, refah şoveni ve toplumun en zayıflarını dışlamaya yönelik hareketler daha sık görünür oldu. O açıdan kendisini »daha fazla sosyal adalet, barışçıl dış politika ve çevrenin korunmasına« adayan bir hareketin oluşması, ilk bakışta olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bir de şu »amalar« olmasa… „»Ayağa kalk«, ama ne için?“ weiterlesen

Emperyalizmden medet umanın sonu…

Emperyalizmden medet umanın sonu…

Bu köşe yazısı 18 Ağustos 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Erdoğan’ın Eylül sonunda yapacağı Almanya ziyareti bir taraftan Alman kamuoyunu meşgul ederken, diğer taraftan da Almanya’daki Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimci-demokrat kesimleri harekete geçirdi. »Demokratik Güç Birliği« platformunun yaptığı açıklamaya göre, farklı kesimlerden insanlar 29 Eylül’de Berlin’de »Erdoğan not welcome« diyecekler. Protestolardaki eleştiri okları sadece Erdoğan’a değil, »kirli politikalara destek çıkan Batılı hükümetlere« de yönelik. Öyle ya, devrimciler Alman emperyalizminden medet umacak değiller… „Emperyalizmden medet umanın sonu…“ weiterlesen

Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?

Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?

Türkiye’deki gerici-faşist ittifakın 24 Haziran baskın seçimlerinden kırılgan iktidar ilişkilerini stabilize ederek çıkmasından bu yana muhalif kesimlerde hâlâ belirli bir kafa karışıklığı hakim. Bilhassa kentli laik orta katmanlar hayal kırıklığından ve gerici-faşist ittifaka oy veren Sünni-muhafazakâr yoksul kesimlere duydukları derin öfkeden kurtulamıyorlar. Bu kesimlerdeki hayal kırıklığının en büyük nedeninin parlamentodaki burjuva muhalefetinin salt propagandadan ibaret söylemlerine bakarak, iktidarın değiştirilebileceği hüsnükuruntusuna kapılmaları olduğunu söyleyebiliriz. Komünistler, reel güç ilişkilerini ve siyasal rejimin karakterini göz önünde tutarak, »büyük olasılıkla ya diktatörlük ya da demokrasiye açılacak yol için bir dönemeç« tespitini yapmışlar ve gerici-faşist ittifakın geri püskürtülüp, AKP-Saray-Rejimine darbe indirilmesinin olanaklı olduğunu vurgulamışlardı. „Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?“ weiterlesen

Kapitalizmin çirkin suratı

Kapitalizmin çirkin suratı

Bu köşe yazısı 7 Temmuz 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Burjuva medyasının »Mülteci krizi« diye adlandırdığı insanlık dramı – çünkü her gün onlarca insanın yaşamını yitirdiği bir olgu kriz değil, dramdır – genel anlamıyla burjuva toplumlarının gerçek yüzünü, kapitalist üretim tarzının çirkin suratını ortaya çıkartıyor. Yaşam biçimleri, tüketim alışkanlıkları, üretim ilişkileri ve egemenlerine sağladıkları rıza ile burjuva toplumları dünyanın canına okunmasını destekliyor, ekolojik felaketleri tetiklemeye devam ediyor ve her türlü insanî değerin gün be gün yok olmasına göz yumuyorlar. Destekledikleri rant ve kâr anlayışını temel alan politikaların sonuçları ise hâlihazırda 65 milyon insanı mülteciliğe zorlarken, dünya çapında yaratılan zenginliklerin küçük bir azınlığın elinde toplanmasına neden oluyor. „Kapitalizmin çirkin suratı“ weiterlesen

»İdeolojisi olmayan savaş« mı?

»İdeolojisi olmayan savaş« mı?

Bu köşe yazısı 21 Nisan 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Genelde dünya çapındaki, özelde ise bölgedeki gelişmeleri tarihsel maddecilik temelinde açıklamaya çalışan analizler çeşitli itirazlarla karşılaşıyorlar. Bu itirazları »günümüz dünyasını marksist jargonla açıklamak mümkün değil« cümlesiyle özetleyebiliriz. Bizce liberal bir okumadan ibaret olan bu yaklaşım Kürdistanlı aktivistler arasında da yaygın. Ancak »marksist jargon« olmayan analizlere baktığımızda, kültüralist açıklama çabalarının yanı sıra, bunların da »toplumsal sınıflar« veya »sermaye« gibi terimlere başvurmak zorunda olduklarını görmekteyiz. „»İdeolojisi olmayan savaş« mı?“ weiterlesen

Diaspora psikolojisi

Diaspora psikolojisi

Bu köşe yazısı 14 Nisan 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Resmen ilân edilmemiş Üçüncü Dünya Paylaşım Savaşının kızıştığı bugünlerde bir hayli analiz okumak mümkün. Elbette, emperyalist güçlerin ve bölgedeki diğer aktörlerin karar alma merkezlerinde hangi kararların alındığı, gizli diplomaside görüşmelerin nasıl yürütüldüğü kamuya açık olmadığından, olasılıklar üzerine tahmin yürütmek pek kolay değil. O nedenle, tahmini analiz yerine, yanıtlamamız gereken asıl soruya odaklanmak en doğrusu olacaktır. „Diaspora psikolojisi“ weiterlesen

Soğuk Savaşın »Salisbury muharebesi«

Soğuk Savaşın »Salisbury muharebesi«

Bu köşe yazısı 31 Mart 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Salisbury’de çifte ajan Skirpal ve kızının zehirlenmesiyle patlak veren gerilim, Batılı ülkelerin yaklaşık 140 Rus diplomatını yurt dışı etmesiyle, Batı ve Rusya Federasyonu arasındaki Soğuk Savaşa yeni bir ivme kazandırdı. Tabii ki burada Soğuk Savaş olarak nitelendirdiğimiz ihtilafın, 20. Yüzyılda reel sosyalizm ve emperyalizm arasındaki Soğuk Savaştan niteliksel olarak farklı olduğunu vurgulamalıyız – her ne kadar uygulanan metotlarda büyük benzerlikler olsa da. „Soğuk Savaşın »Salisbury muharebesi«“ weiterlesen

Afrin’de vurulmak istenen…

Afrin’de vurulmak istenen…

Bu köşe yazısı 3 Şubat 2018 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

AKP-Saray-Rejiminin Afrin’e yönelik uluslararası hukuka aykırı işgal harekâtının nedenleri üzerine yazmaya gerek yok. Harekâtın hedeflerini hem Rojava devriminin kazanımlarını yok etmek, hem sömürge olarak görülen Kürdistan üzerindeki kontrolü kaybetmemek, hem de artık ayyuka çıkan açık faşist diktatörlük inşasına ivme kazandırmak olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır. Ancak rejimin »vatan cephesini« hizaya getirmekte hayli başarılı olduğunu tespit edebiliriz. „Afrin’de vurulmak istenen…“ weiterlesen

Kapitalist Birlik Partisi!

Kapitalist Birlik Partisi!

Bu köşe yazısı 6 Ocak 2018 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Yeni yıl egemenler açısından hiç de iyi başlamadı. Emperyalist-kapitalist dünya düzeninin, özellikle 2007 küresel krizinden bu yana daha çok battığı çoklu kriz ortamı, kapitalizmin merkez ülkelerinde dahi burjuva demokrasilerinin ancak içi daha çok boşaltılarak sürdürülmesine izin veriyor. Egemen sınıflar, tılsımını kaybeden neoliberalizme karşı yükselen toplumsal direnç mekanizmalarını ancak sosyal şovenliğe kanalize ederek zararsız hâle getirebiliyorlar. Emperyalist ülkelerdeki tekelci burjuvazi, ABD’nde olduğu gibi, kâh bizzat siyaset sahnesine inerek, kâh ırkçı ve sosyal şoven hareketlerin sokaktan uyguladıkları baskıyı kullanarak burjuva demokrasilerini »demokratörlüklere« dönüştürüyor. „Kapitalist Birlik Partisi!“ weiterlesen

Kore Yarımadası ve emperyalizm

Kore Yarımadası ve emperyalizm

Bu köşe yazısı 2 Aralık 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi Gazetelerinden yayımlanmıştır.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti KDHC’nin bu hafta gerçekleştirdiği başarılı kıtalararası roket denemesi emperyalist güçleri küplere bindirdi. KDHC »Hwasong-15« roketiyle ABD’nin her noktasına nükleer başlıklı roketlerle ulaşabileceğini kanıtlamış oldu. Burjuva medyası da, sanki barış çok umurlarındaymış gibi, »Kuzey Kore diktatörü barışı tehlikeye atıyor« başlıklarıyla, gelişmeye yalan bombardımanıyla yanıt vermeye başladı. Sahiden gerçek resim böyle mi? Gelin bunu bir irdeleyelim. „Kore Yarımadası ve emperyalizm“ weiterlesen

Barış, demokrasi, eşit haklar…

Barış, demokrasi, eşit haklar…

Bu köşe yazısı 4 Kasım 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Yıllar öncesinde, 1977’de Türkiye Komünist Partisi’nin Avrupa’da yaşayan üyeleri »Federal Almanya İşçi Dernekleri-FİDEF«in kuruluşuna ön ayak olmuşlardı. FİDEF, TKP’nin likidasyonuna dek kitle örgütü olarak etkin çalışmalar yapmıştı. Şiarı ise »Dünyada barış, Türkiye’de demokrasi, F. Almanya’da eşit haklar« idi. TKP, o zaman yasaklıydı. Bugün burjuvazinin icazetiyle ismini kullananlara rağmen, hâlâ yasaklı, ama görebildiğimiz kadarıyla likidasyon sürecini aşıp, yeniden yapılanıyor. FİDEF ise tekrar faaliyete geçti ve »Dünyada barış, Türkiye’de demokrasi, F. Almanya’da eşit haklar« şiarını yeniden ele aldı. „Barış, demokrasi, eşit haklar…“ weiterlesen

»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik

»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik

Avrupa’daki örnekler ışığında »Yeni Türkiye« tartışmalarına bir müdahale

Bu makale Politika Gazetesi’nin 45. sayısında yayımlanmıştır.

»Türkleri, oradaki farklı toplumsal sınıflar arasındaki ilişkiler farklı ırklar arasındakiler gibi karmakarışık olduklarından, Türkiye’deki egemen sınıf olarak tanımlayabilmemiz çok zor. Türk, duruma ve yere göre işçi, köylü, kesnekçi, ticaret adamı, feodalizmin en aşağı ve en barbar devrindeki bir feodal toprak sahibi, sivil memur veya asker olabilir; ama hangi sosyal konumda olursa olsun, o, ayrıcalıklı dine ve ulusa aittir – sadece o silah taşıma hakkına sahiptir ve en yüksek mevkide olan bir Hıristiyan, en alt sınıftan bir Müslüman ile karşılaştığında ona yol vermek zorundadır. Bosna ve Hersek’te halk kitleleri Rajah, yani Hıristiyan kalırlarken, Slav aristokratları İslam’ı kabul ettiler. Demek ki bu vilayette, aynı Müslüman Boşnak’ın Türk asıllı Müslüman din kardeşiyle eşit basamakta olması gibi, egemen inanç ve egemen sınıf özdeştir.«

Karl Marx ve Friedrich Engels, 23-28 Mart 1853, New York Daily Tribun

Marx ve Engels’in tarihsel süreçleri ve tarihsel koşulları duygusallıktan ve soyut formüllerden uzak, somut maddî güç ilişkilerini ve nesnel gelişmeyi temel alarak analiz masasına yatırma metodu, hiç kuşku yok ki, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Tarihsel süreçleri ve güncel somut gelişmeleri, geleceğin şekillendirilmesi ve güncel sorunların çözümüne yönelik bir programın geliştirilebilmesi için bu metotla ele almak, olası yanılgıları ve bu süreçlerin gerçeğe uymayan tahlili üzerinden yanlış bir siyasî programı ortaya koyma riskini en aza indirgeyecektir. Çünkü gerçeğe uymayan öznel bir tarih okuması, yapılmak istenilen tahlili yanlışa, güncel olanı açıklamayı ise soyut formüllere dayandırmaya yönlendirir. Bu nedenle Komünistler, Marx ve Engels’in metotlarına Leninci kararlılıkla sadık kalmakla yükümlüdürler. „»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik“ weiterlesen

Erdoğan’ın doğru Katar tavrı

Erdoğan’ın doğru Katar tavrı

Bu yazı 1 Temmuz 2017 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Katar krizi, bıçakların bilendiği yeni bir döneme giriyor. Çünkü Katar’a dayatılan ve on gün içinde kabul edilmesi istenilen 13 maddelik ültimatom yenilir, yutulur cinsten değil. Uluslararası siyasette gelecek için örnek teşkil edecek bir durumla karşı karşıyayız. Buna rağmen muhalif kesimlerde »düşmanımın düşmanı dostumdur« yaklaşımıyla benzer bir girişimin »Erdoğan’ın da başına gelebileceği« beklentileri ifade ediliyor. Emperyalizmin ve bölge despotlarının politikalarını meşrulaştıran bu beklentilere itiraz etmemiz gerekiyor. „Erdoğan’ın doğru Katar tavrı“ weiterlesen

Güç dengelerinde değişim mi?

Güç dengelerinde değişim mi?

NATO-AB-Türkiye ilişkilerindeki eğreti görüngülerinin arka planına bir bakış

Bu makale Politika Gazetesi’nin 43. sayısında yayımlanmıştır.

Mayıs 2017’de yapılan son NATO ve G7-Zirveleri, ABD başkanı Trump’a karşı »eski kıtada« büyük bir karşı koyuş görüngüsünü ortaya çıkardı. Burjuva medyası Trump’ı çeşitli sıfatlarla eleştirirken, adını Putin, Erdoğan veya Urban gibi, »despotik yönetici« olarak tanımlanan isimlerle aynı anda sayıyor. Özellikle Trump’un ABD’ne geri döner dönmez, uluslararası iklim antlaşmasından ayrılacağını açıklamasıyla, sadece burjuva medyası değil, Avrupa’daki reformist sol da aynı çentiğe vurmaya başladı. F. Alman şansölyesi Merkel’in zirve görüşmelerinden sonra yaptığı bir açıklamada AB’nin »bağımsız güç politikası« uygulaması gerektiğini vurgulaması, tüm Avrupa’da destek buldu. Merkel, »Avrupalılar olarak kendi kaderimizi kendi elimize almalıyız« ve »dünyada güç ilişkileri değişiyor« derken, F. Alman dışişleri bakanı Gabriel de, ABD’nin dünyanın »öncü gücü« rolünden uzaklaştığını belirtti. Aynı şekilde AB kurumlarından da benzer söylemler geliyor. Örneğin AP sosyaldemokrat grubunun başkanı, »artık AB’ndeki silahlı kuvvetlerin daha hızlı bir biçimde kaynaşmalarını sağlamak zorundayız, çünkü ABD, her ne kadar belirleyici bir partner olsa da, her konuda en önemli partner değildir artık« diyor. „Güç dengelerinde değişim mi?“ weiterlesen