Somut savaş ajandası

NATO’nun zirve sonrası olası adımları üzerine

Emperyalizmin savaş aygıtı NATO’nun Vilnius’ta, deyim yerindeyse Kremlin’in burnunun dibinde gerçekleştirdiği NATO Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesinde alınan kararlar, savaş aygıtının yakın dönemde atması olası adımların somut bir savaş ajandası tarafından şekilleneceğini gösterdi. Kanımızca zirvede asıl dikkat çekici nokta Rusya Federasyonu’na yönelik vekalet savaşının yoğunlaştırılması adımları veya Türkiye’deki AKP-Saray-Rejimine sunulan açık çek politikasından ziyade, Çin Halk Cumhuriyeti’ne yönelik stratejinin sertleştirilmesiydi – ki zirve sonrasında Scholz hükümetinin kamuoyuna tanıttığı 61 sayfalık “Federal Hükümetin Çin Stratejisi” başlıklı belgesi bir yönüyle buna işaret etmektedir. Geçen yıl yapılan zirvede “sistemik hasım” olarak ilân edilen ÇHC bu sefer “ittifakın çıkarlarının karşısında duran en büyük meydan okuma” olarak tanımlandı.

„Somut savaş ajandası“ weiterlesen

Avrupa’nın kale duvarları…

23 Temmuz 2023

Avrupalı emperyalistler dünya çapında üretilen zenginliğin büyük bir bölümünü gasp yoluyla kendi refah coğrafyalarında yoğunlaştırırken, coğrafyalarını koruyan kale duvarlarını sürekli yükseltiyorlar. Emperyalist sömürü, müdahale savaşları, uluslararası hukuka aykırı işgaller ve hammadde kaynaklarının, dolayısıyla dünyanın talanı dünya çapında yoksulluğu, açlığı ve ekolojik felaketleri yaygınlaştırıyor. Sonucunda ise, sayıları hâlihazırda 100 milyonu aşan insan yurtlarını terk etmek zorunda kalıyorlar. Terk edemeyen milyarlar ise yoksulluk, açlık ve ekolojik felaketlerle boğuşuyorlar. Dünyayı küresel bir fabrika hâline getiren emperyalizm hem kendi coğrafyalarındaki hem de dünya çapındaki ezilen ve sömürülen sınıfları bölmek, altta tutmak için elinden geleni yapıyor.

„Avrupa’nın kale duvarları…“ weiterlesen

Yeşilin zehri, zehrin yeşili…

Yeşilin zehri, zehrin yeşili…

22 Mayıs 2022

Dönemin Batı Almanya’sında barış hareketinin NATO’nun nükleer füze yerleştirme kararına karşı örgütlediği kitlesel eylemler ve Yeşiller partisinin kuruluşu neredeyse aynı günlere rast geliyordu. İlk programlarında NATO’ya, silahlanmaya, nükleer füzelere karşı çıkan, silah sanayiinin barışçıl üretime dönüştürülmesini ve tüm Avrupa’nın silahlar ve ordulardan arındırılmış bölge hâline gelmesini savunan Yeşiller, barış hareketinin desteğiyle ilk kez 1983’te Federal Parlamento’ya seçilebilmişlerdi. Ancak burjuva basını tarafından “pasifizm yuvası” olarak nitelendirilen partinin barışseverliği sadece yedi yıl sürdü: karşı devrime dek. 1999’da ise Alman ordusunun ilk kez 1945 sonrasında savaşa katılmasını sağlayan temel güç Yeşiller partisi oldu.

„Yeşilin zehri, zehrin yeşili…“ weiterlesen

Alman emperyalizminin kundakçılığı

Alman emperyalizminin kundakçılığı

Almanya’nın Ukrayna ve Kürdistan politikaları üzerine

25 Nisan 2022

Alman faşizminin yenilgisinin ardından kurulan iki kutuplu dünya düzeni ve emperyalist güçlerce başlatılan Soğuk Savaş Federal Almanya’daki (FAC) sermaye fraksiyonlarının yenilgiyi, ABD emperyalizminin hegemonyasını ve kendilerini kontrol altında tutmak için kurgulanan “Avrupa Çatısını” kabullenmeye zorlamıştı. Kısa süre sonra yeniden palazlanan Alman tekelci burjuvazisi hiç vazgeçmediği dünya devi olma hedefi uğruna çeşitli tavizlere boyun eğmiş, FAC’nin 1949’da “Amerikalıları içerde, Rusları dışarıda ve Almanları aşağıda tutmak” için kurulan savaş aygıtı NATO’ya 1955’te üye olmasını sağlamış ve kısa zamanda “Avrupa Çatısının” öncü gücü hâline gelmişti. Kendisinden üç yıl önce üye olan Türkiye’nin NATO’daki hamiliğini de üstlenen Alman emperyalizmi, bir yandan meşum “Alman-Türk-Silah kardeşliğini” yeniden kurarken, diğer yandan da FAC’nin Soğuk Savaşın cephe ülkesi olması nedeniyle Batı Alman sendika hareketine sosyal devlet tavizleri vermek zorunda kalmıştı. Ama bu tavizler aynı zamanda sendikal hareketin ve bağlı olduğu Alman sosyal demokrasisinin kooptasyon yoluyla sisteme entegre edilmesini de sağladılar. Böylelikle “Ren Kapitalizmi” olarak da adlandırılan FAC emperyalist cephenin “örnek ülkesi” hâline geldi.

„Alman emperyalizminin kundakçılığı“ weiterlesen

İnanç ve şüphecilik

İnanç ve şüphecilik

10 Nisan 2022

Yaygın inanca göre günümüz herkesin her türlü bilgiye hemen ulaşabildiği bir bilişim ve enformasyon çağı. Sahiden de otuz, belki de yirmi yıl öncesine nazaran istenilen bilgiye anında ulaşmak mümkün – istemeden bile. Hatta öylesine bir bilgi bombardımanı altındayız ki, yayınlananları seçmek ve ayrıştırmak neredeyse olanaksız hâle geldi. Bununla birlikte basılı medyanın bilinen zorlukları ve internetin sınırsız olanakları kitlesel okuma yorgunluğuna da yol açmakta. “Sosyal medya” olarak adlandırılan dijital medya sayesinde insanların büyük bir çoğunluğu salt “fotoğraf + video + kısa metin kombinasyonu” ile dünyadan “haberdar” oluyor.

„İnanç ve şüphecilik“ weiterlesen

Putin Batıyı birleştirdi mi?

Putin Batıyı birleştirdi mi?

27 Mart 2022

Avrupalı Transatlantikçiler son günlerde, özellikle AB, NATO ve G7 zirvelerinin hemen öncesinde ve sonrasında dillerine yeni bir hikâye doladılar: “Batı hiç olmadığı kadar ABD öncülüğünde bütünleşti”. Hikâyenin temel dayanağı da “Putin Batıyı birleştirdi” söylemi. Bilhassa reformist solun egemen siyasete eklemlendiği ve tarihsel bağlantılar ile düşünme yoksunu kafalar karışık olduğundan, hikâye büyümesi için verimli topraklar bulabiliyor. Böylelikle de insanlığın iki karşı bloktan birinin, yani ya “demokrasi ve insan hakları savunucusu” Batı blokunun ya da “otokratik ve yayılmacı” Rusya-Çin blokunun yanında yer almaya “karar vermek zorunda kaldığı” efsanesi yayılıyor.

„Putin Batıyı birleştirdi mi?“ weiterlesen

Hem saldırı hem savunma…

Hem saldırı hem savunma…

Küresel hegemonya savaşının yeni muharebe alanı Ukrayna ve savaşın tarihsel bağlantıları üzerine

2 Mart 2022

Zbigniew Brezezinski 1998’de Fransız Nouvel Observateur gazetesine 1979’da SSCB’ni nasıl Afganistan tuzağına düşürdüklerini şöyle anlatıyordu:

»Biz Rusları müdahaleye itmedik, ama bilinçli olarak bunu yapmasının olasılığını artırdık. Bu gizli eylemimiz harika bir fikirdi. Sonucu Rusları Afgan tuzağına sokmak oldu, ne yani, pişman olmamı mı bekliyorsunuz? (…) Sovyetler sınırı resmen geçtiklerinde Başkan Carter’e: şimdi SSCB’ne kendi Vietnam savaşını hediye etme fırsatına kavuştuk diye yazmıştım. Nihâyetinde Moskova neredeyse on yıl boyunca rejim için çekilmez bir savaş yürütmek zorunda kaldı, Sovyet imparatorluğunu önce demoralizasyona ve sonunda dağılmasına yol açan bir ihtilafı. (…) Dünya tarihinde önemli olan nedir? Taliban mı, yoksa Sovyet imparatorluğunun yıkılması mı? Birkaç İslami aşırı mı, yoksa Orta Avrupa’nın kurtuluşu ve Soğuk Savaşın bitmesi mi?«

Ukrayna, Kiev’in 2014’ten bu yana Donbass’taki halk cumhuriyetlerine karşı tek yanlı yürüttüğü savaşın ardından Rusya Federasyonu’nun askeri saldırısıyla küresel hegemonya savaşının yeni muharebe alanına dönüştü. Putin yönetimi Ukrayna’yı “aşılması hâlinde müdahale gerekçesi doğacak kırmızı çizgi” ilân etmişti. Nitekim Kiev’in Maydan Meydanı’ndaki faşist darbenin ardından Batı Ukrayna’da oluşan faşist güç yapısının boyunduruğu altına girmeyi kabul etmeyen Donetsk ve Lugansk bölgelerinde kurulan halk cumhuriyetlerinin Moskova tarafından tanınmalarının ardından yükselttikleri müdahale talebi ile Rusya Federasyonu ordusu askerî harekâtını başlattı.

„Hem saldırı hem savunma…“ weiterlesen

NATO medyası, dezenformasyon ve propaganda

NATO medyası, dezenformasyon ve propaganda

20 Şubat 2022

Karl Marx, “Basının birincil özgürlüğü, iktisadi teşekkül olmamasıdır” der. 21. Yüzyıl koşulları altında böylesi bir basın özgürlüğünü tahayyül etmek dahi neredeyse olanaksız. Halbuki daha otuz yıl öncesinde en azından burjuva medyasında “bağımsız gazetecilik” ilkelerine göre çalışan, hükümetlerin ve siyasetçilerin açıklamalarına her zaman belirli bir şüpheyle yaklaşan ve haberlerini teyit etmeksizin yayınlamayan gazeteciler tanıyorduk. Bugün ise, bırakın basın ahlak ve ilkelerine uyanları görmeyi, sermaye fraksiyonları arasında “tarafsız” kalmaya çalışan gazetecileri dahi mercekle arar olduk.

„NATO medyası, dezenformasyon ve propaganda“ weiterlesen

İliştirilmiş sosyalizm

İliştirilmiş sosyalizm

30 Ocak 2022

2007’de büyük umutlarla kurulan ve komünistlerden sosyalistlere, farklı mücadele alanlarındaki aktivistlerden sendikacılara ve barış hareketi temsilcilerine kadar geniş bir yelpazeyi çatısı altında toplayan Alman Die Linke partisinde sular durulmuyor. Nitekim Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin Modrow hükümetinde Ekonomi Bakanı olarak görev yapan Christa Luft’un partiden istifasının ardından tartışmalar yeniden alevlendi. Zaten bizzat Hans Modrow parti yönetimine yazdığı bir mektupta partinin elindeki “son şanstan” bahsediyordu. Son gelişmeler bu “son şansın” da heba edileceğine işaret ediyor.

„İliştirilmiş sosyalizm“ weiterlesen

Akıl uykuya daldığında…

Akıl uykuya daldığında…

23 Ocak 2022

Francisco Goya 1799 yılında çizdiği resimlerden birine “Akıl uykuya daldığında canavarlar uyanır” biçiminde Türkçeye çevrilebilecek bir başlık koymuştu. Tarihçiler Goya’nın bu resmiyle ancak aklın ve bilgeliğin insanlığı “aptallık, cehalet ve ahlaksızlıktan” koruduğu mesajını vermek istediğini yazmaktadırlar. Bilginin paylaşılmasının ve bilgeliğin aptallık, cehalet ve ahlaksızlığın yarattığı canavarlarla baş edebileceği de şüphe götürmüyor zaten. Burada yanlış anlaşılmamak için cümle içinde kullandığımız “ahlaksızlıktan” hurafelere dayalı ve patriarkal ahlak anlayışının yokluğunu kastetmediğimizi not edelim.

„Akıl uykuya daldığında…“ weiterlesen

Eskalasyon sarmalı

Eskalasyon sarmalı

Savaş aygıtı NATO’nun genişleme ve çatışma politikasına dair

Geride bıraktığımız otuz yılı aşkın süreç emperyalizmin derinleşen kapitalist krizlere giderek artan saldırganlıkla – hem ülkelerin içinde hem de dünya çapında – yanıt verdiğini gösterdi. Ama aynı şekilde bugün tek kutuplu emperyalist-kapitalist dünya düzeninin de zayıflamakta olduğuna tanık olmaktayız. Çok kutuplu bir dünya düzeninin oluşmakta olması, Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin emperyalist egemenlik yapılarının boyunduruğundan kurtulmaya çalışmaları ve kalıcılaşan çoklu kriz ortamlarının çözümsüzlüğünün egemen sınıflar arasında yarattığı baygınlık, emperyalist saldırganlığı daha da körüklemektedir.

„Eskalasyon sarmalı“ weiterlesen

Yeşillerin gerçek yüzü

Yeşillerin gerçek yüzü

16 Ocak 2022

Scholz hükümeti ve özellikle Yeşiller hakkında kaleme aldığımız eleştiriler nedeniyle bazı tepkiler geldi. Tepkileri, “16 yıl iktidarda kalan muhafazakâr bir Şansölyenin ardından bir sosyal demokrat geldi ve ekolojik-sol Yeşiller partisi iktidar ortağı oldu. Göçmenler bakan ve devlet müsteşarı seviyesine geldiler, daha ne istiyorsun?” biçiminde özetlemek mümkün. O nedenle “Bilal’e anlatır” gibi, Yeşilleri neden eleştirdiğimizi, gerçek yüzlerini tanıtarak anlatmamız farz oldu.

„Yeşillerin gerçek yüzü“ weiterlesen

Neyin ne olduğunu söyleyerek

Neyin ne olduğunu söyleyerek

2 Ocak 2022

Geride bıraktığımız iki yılı aşkın Pandemi süreci, asıl krizin “Corona-Krizi” olmadığını, aksine Pandemi ile dünya çapında şiddetlenen derin kapitalist kriz olduğunu kanıtladı. Dünyanın hemen her köşesinde egemen sınıflar, sınıfsal özlerine uygun biçimde Pandemiyi ve Pandeminin yol açtığı sonuçları sosyal ve demokratik hakların daha da budanması, krizlerin yarattığı yükleri çalışan sınıfların üstlenmesi ve sermayenin, bu durumda özellikle uluslararası ilaç tekellerinin kârlarına kâr katması için kullandılar, kullanmaya devam ediyorlar. Geniş kitleler güvencesiz çalıştırma, işsizlik ve yoksulluk sarmalı ile boğuşurken, tekeller sadece kârlarını artırmakla kalmadı, kamu bütçelerinden devasa desteklerle Pandemi sonuçlarını hafifletebildiler.

„Neyin ne olduğunu söyleyerek“ weiterlesen

Hibrid savaş ilânı

Hibrid savaş ilânı

14 Kasım 2021

Belarus-Polonya sınırındaki mülteci dramı sadece Avrupa’nın korku toplumlarının kayıtsızlığını ve AB’nin güya insani değerlerinin laf salatasından ibaret olduğunu ifşa etmekle kalmıyor, aynı zamanda emperyalist güçlerin ilân ettikleri hibrid savaşın işaretlerini de veriyor. Mülteci dramı ve sorumluları hakkında M. Ender Öndeş’in Yeni Yaşam Gazetesindeki yazısı hislerimize tercüman olmuş. Ender’in yazısını okumanızı salık vererek, düşüncelerimizi açmaya devam edelim.

„Hibrid savaş ilânı“ weiterlesen

Scholz hükümeti kurulurken…

Scholz hükümeti kurulurken…

7 Kasım 2021

Almanya’daki burjuva medyası toplumsal rıza üretiminin belki de en önemli aracıdır denilebilir. Ama aynı zamanda da satır aralarındakiler doğru okunduğunda, egemen siyaset ve sermaye kesimleri arasındaki ilişkilerin nasıl yürütüldüğüne dair ipuçları verir. Nitekim güncel koalisyon görüşmeleri üzerine yaygın medyada yer alan haberlere ve yorumlara baktığımızda, tekelci burjuvazinin kurulmakta olan ve fiilen FDP’nin belirleyici faktör olacağı Olaf Scholz hükümetinden son derece hoşnut kaldığını görebiliriz.

„Scholz hükümeti kurulurken…“ weiterlesen

Karanlıklar çağının kapıları açıldı (2)

Karanlıklar çağının kapıları açıldı (2)

Süreklilik kazanan belirsizlikler-güvencesizlikler dönemi ve içerdiği çelişkiler üzerine

Gazetemizin önceki sayısında emperyalizmi ve egemen sınıfları daha saldırgan kılanın, dünya çapındaki iktisadi, siyasi ve toplumsal krizleri derinleştiren trendler karşısında çözümsüz kalışları olduğunu tespit etmiş, bu trendleri kısaca sıralamaya çalışmıştık. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim:

„Karanlıklar çağının kapıları açıldı (2)“ weiterlesen

Almanya’da neler oluyor?

Almanya’da neler oluyor?

11 Temmuz 2021

Berlin’de gazeteci Erk Acarer’e saldırılması, sadece Türk devletinin on yıllardır Almanya’da sistematik bir biçimde farklı yapılanmalar örgütlemesini ve bunlar üzerinden Türkiye kökenli muhalif güçleri hedefine koymasını değil, aynı zamanda Alman devletinin de böylesi saldırı ve yargısız infazların sorumlularından olduğunu kanıtlıyor. Alman devleti bir kez daha, kimi Türkiyeli liberalin umduğu gibi »demokrasi havarisi« olmadığını, aksine faşist MHP destekli AKP-Saray-Rejiminin en önemli destekçisi olduğunu göstermiştir. O açıdan Almanya’daki Kürdistanlı ve Türkiyeli muhalifler verilen bu gözdağı karşısında öz savunma fikri üzerine düşünmeli ve gereğini yapmalıdırlar.

„Almanya’da neler oluyor?“ weiterlesen

Otoriter restorasyon dayatması

Otoriter restorasyon dayatması

Fransa ve Almanya’daki gelişmeler üzerine

3 Mayıs 2021

Başta Almanya’daki olmak üzere, Avrupa’daki burjuva medyası Fransa’da emekli subayların sert açık mektubunu pek dikkate almadı. Halbuki tam da 21 Nisan 1961’de Fransız generallerinin Charles de Gaulles’ün Cezayir politikasını gerekçe göstererek başlattıkları darbe girişiminin 60’ıncı yıl dönümünde ve aşırı sağcı Philippe de Villiers’in »Bir gün sonrası. Darbe için sinyal« başlıklı kitabının yayımlandığı günlerde sağcı haftalık gazete »Valeurs Actuelles«de yayımlanan açık mektup günümüz Avrupa’sında pek yaygın görülmeyen biçimde bir darbe çağrısını içeriyordu. Doğal olarak Fransa hükümeti ve bazı ilerici kesimlerden eleştiriler geldi, Alman basınında birkaç haber yayınlandı, ama ardından tekrar gündeme dönüldü ve daha fazla konu edilmedi. Hatta Sanayi Bakanı Pannier-Runacher »Emekli birkaç general ayaklarında terliklerle orduyu isyana davet ediyor« diye dalga geçti. Subaylara destek çıkan tek siyasetçi, beklenildiği gibi faşist Marine Le Pen oldu.

„Otoriter restorasyon dayatması“ weiterlesen

Yalpalayaraktan gider iken…

Yalpalayaraktan gider iken…

4 Nisan 2021

Sol liberal cenahta reformist adımlar savunulurken genellikle, »henüz sistem sorusunu soracak bir güç yok, kapitalizm koşulları altında da iyileşmeler yapılabilir« gerekçesi getirilir. Doğru, verili koşullar altında, ama toplumsal mücadeleler sonucunda »sistem« içi iyileştirmeler gerçekleştirilebilir. Tarihin de kanıtladığı gibi, egemen sınıflar yükselen işçi direnişleri ve güçlenen toplumsal hareketler karşısında taviz vermek zorunda kalırlar. Ancak tavizlerin ardında yatan asıl neden, sistem sorusunun ifade edilmesi kaygısıdır.

„Yalpalayaraktan gider iken…“ weiterlesen

Yeni on yılın eşiğinde

Yeni on yılın eşiğinde

27 Aralık 2020

Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Ergin Yıldızoğlu geçen Perşembe günü yayınlanan yazısına »Kitlelerin on yılı« başlığını atmıştı. Belki »On yılın kitleleri« başlığı daha uygun olurdu, ama Yıldızoğlu yazısında »Arap isyanlarından« başlayarak geride bıraktığımız on yılda dünyanın farklı coğrafyalarında sokakları şenlendiren kitlesel isyanları bizlere anımsatıyor. İyi de yapıyor, çünkü toplumsal hafızanın unutkanlığının böylesine arttığı, yılgınlığın bu denli yayıldığı günümüzde kitlesel isyanların neler yaratabileceğini anımsatmakta şüphesiz yarar var. Yıldızoğlu yazısının sonunda »bu isyanların gelecek on yıl içinde şiddetlenerek tekrarlanma olasılığına« dair tespitini de vurgulamayı unutmamış.

„Yeni on yılın eşiğinde“ weiterlesen