Manipülasyon mekanizması: burjuva basını

Manipülasyon mekanizması: burjuva basını

Bu köşe yazısı 24 Şubat 2018 tarihli Yeni Özgür Politika ve Özgürlükçü Demokrasi gazetelerinde yayımlanmıştır.

Sözlüklerde manipülasyon »insanların fikirlerini, algılarını ve davranışlarını onlara belli etmeden, aldatma yoluyla ve çeşitli taktikler-teknikler kullanarak değiştirmeyi amaçlayan sosyal bir etki« olarak tanımlanır. Günümüzde yaygın olarak kullanılan manipülasyon tekniğinin »bilgi manipülasyonu« olduğunu söyleyebiliriz, ki bilhassa Avrupa’daki burjuva medyası etkin manipülasyon mekanizması olarak bu tekniği en rafine biçimde kullanmaktadır. Bunu »nitelikli gazeteciliğin« tartışmasız en iyi örnekleri olduğu iddia edilen Alman kamu medyası örneğinde açıklamaya çalışalım.

ARD ve ZDF’nin »kamu hukuku radyo ve televizyon kurumları« olarak toplumsal algıda yüksek saygınlığa sahip olmalarının en temel nedeni, bu kurumların farklı toplumsal çıkar grupları ile parlamentoda temsil edilen siyasî parti temsilcilerinin yer aldığı üst kurullar tarafından denetleniyor olmalarıdır. Kurum tüzükleri ve yasalar ile özerk yayın hakkı garanti edilen ARD ve ZDF her hanenin ödemek zorunda olduğu aidatlarla finanse edilmektedirler. Salt reklam gelirlerine dayanmayan finansman da bağımsız gazeteciliği »garantörü« olarak görülmektedir.

Teoride bunun doğruluğu tartışılmaz. Ancak beş yıl bir radyo-televizyon üst kurulu üyeliği yapan birisi olarak, teorinin pratikle hiç bir alakası olmadığını vurgulayabiliriz. Bir kere federal ve eyalet hükümetlerinin mütemadiyen değiştirdikleri yönetmelikler sayesinde üst kurulların bileşimi siyasî çoğunluğun keyfi kararıyla belirlenir olmuştur. Örneğin işveren ve sanayici birlikleri ile bunlara yakın kurumların orantısız temsilîyeti ile üst kurullar sermayenin hakimiyeti altına sokulmuştur. Kurum yönetimleri, redaksiyon şefleri ve haber müdürleri doğrudan siyasî kontrol altına alınmış, sözleşmeli ve süreli istihdam üzerinden çalıştırılan gazeteciler arasında »self sansür« yaygınlaştırılmış, devlet aklı ve »ulusal menfaatlere« muhalif görüşlerin otomatik diskreditasyonu kural hâline getirilmiştir.

Böyle olunca 1960lı ve 1970li yılların gerçekten örnek olan araştırmacı, eleştirel ve bağımsız gazeteciliği törpülenerek yok edilmiştir. O açıdan »Bonn Temel Yasası« ile anayasal güvence altına alınan kamu basınının saf burjuva basınına dönüştüğü tespitini yapabiliriz. Bunun ise nasıl bir manipülatif etkisi olduğunu son günlerin Federal Ordu haberlerinde görmekteyiz.

Federal Ordunun silah ve araçlar açısından »acınacak durumda olduğunu« bildiren haberlerle NATO ve silah tekellerinin çıkarları savunulmakta, savaş karşıtlığının yaygın olduğu Alman toplumunun rızası daha fazla militaristleşme, silahlanma ve yurt dışı operasyonlar için alınmaya çalışılmaktadır. Kamu basını, haber ve fotoğraflarıyla silah tekellerinin reklam ajansına dönüşmüştür.

Bu gerçekler karşısında Marx’ın »Birinci basın özgürlüğü, basının ticarî müessese olmama özgürlüğüdür« sözü daha derin bir anlam kazanmaktadır. Hiç kuşku yok, burjuva basını yukarıdan dayatılan sınıf savaşının önemli bir silahıdır. Bizim silahımız ise, ezilen ve sömürülen sınıfların çıkarlarını savunmakla mükellef olan özgür basındır. Tüm olumsuz koşullara rağmen özverileri ve sarsılmaz inançlarıyla özgür basını ayakta tutan, gerçek resmi vermeye çalışan özgür basın emekçilerine selam olsun!