Neyin ne olduğunu söyleyerek

Neyin ne olduğunu söyleyerek

2 Ocak 2022

Geride bıraktığımız iki yılı aşkın Pandemi süreci, asıl krizin “Corona-Krizi” olmadığını, aksine Pandemi ile dünya çapında şiddetlenen derin kapitalist kriz olduğunu kanıtladı. Dünyanın hemen her köşesinde egemen sınıflar, sınıfsal özlerine uygun biçimde Pandemiyi ve Pandeminin yol açtığı sonuçları sosyal ve demokratik hakların daha da budanması, krizlerin yarattığı yükleri çalışan sınıfların üstlenmesi ve sermayenin, bu durumda özellikle uluslararası ilaç tekellerinin kârlarına kâr katması için kullandılar, kullanmaya devam ediyorlar. Geniş kitleler güvencesiz çalıştırma, işsizlik ve yoksulluk sarmalı ile boğuşurken, tekeller sadece kârlarını artırmakla kalmadı, kamu bütçelerinden devasa desteklerle Pandemi sonuçlarını hafifletebildiler.

„Neyin ne olduğunu söyleyerek“ weiterlesen

Yalpalayaraktan gider iken…

Yalpalayaraktan gider iken…

4 Nisan 2021

Sol liberal cenahta reformist adımlar savunulurken genellikle, »henüz sistem sorusunu soracak bir güç yok, kapitalizm koşulları altında da iyileşmeler yapılabilir« gerekçesi getirilir. Doğru, verili koşullar altında, ama toplumsal mücadeleler sonucunda »sistem« içi iyileştirmeler gerçekleştirilebilir. Tarihin de kanıtladığı gibi, egemen sınıflar yükselen işçi direnişleri ve güçlenen toplumsal hareketler karşısında taviz vermek zorunda kalırlar. Ancak tavizlerin ardında yatan asıl neden, sistem sorusunun ifade edilmesi kaygısıdır.

„Yalpalayaraktan gider iken…“ weiterlesen

Koronavirüs krizi ve eşitsizlikler

Koronavirüs krizi ve eşitsizlikler

Almanya örneğinde Pandemi tedbirlerinin kazananları ve kaybedenleri üzerine

Rosa Luxemburg yaşıyor olsaydı, şüphesiz »virüsü boşuna aramayın, asıl virüs saf hâliyle kapitalizmdir« diye yazardı. Çığlık atan bu gerçeği görmek için Rosa Luxemburg olmaya gerek yok, gündelik yaşama fırlatılacak yüzeysel bir bakış dahi yeterli olur. Egemenler her ne kadar »virüs zengin-yoksul ayrımı yapmıyor, hepimiz aynı gemideyiz« deseler de gemide kimin hiçbir şey yapmadan oturduğunu, kimin ise kürekleri çektiğini bilenler olarak bu yalana kanacak hâlimiz yok. Gene de bu yalanı bazı verilerle ifşa etmek gerekiyor.

„Koronavirüs krizi ve eşitsizlikler“ weiterlesen

Karanlıklar çağının kapıları açıldı

Karanlıklar çağının kapıları açıldı

Süreklilik kazanan belirsizlikler-güvencesizlikler dönemi ve içerdiği çelişkiler üzerine

İnsanlık tarihi defalarca kez savaşlar, felaketler, salgınlar veya soykırımlar nedeniyle sonrasında »Karanlık Yıllar« veya Hıristiyanlık tarihindeki »Saeculum obscurum – Karanlık Yüzyıl« gibi tanımlamalarla adlandırılan ve medeniyet seviyesinin düştüğü, toplumsal ilerlemenin durduğu, kültürel gelişmenin gerilediği süreçlere tanık oldu. Karanlık yıllarda facialar ve yıkımlar yaşandı, on milyonlarca insan yaşamını yitirdi. Ancak bu süreçler kimi coğrafyalar için hayli karanlık geçerlerken, başka coğrafyalar için aydınlık dönemler anlamına da geldi – aynı Orta Çağ Avrupası ve o dönemin İslam dünyasında olduğu gibi. Ve her defasında karanlık yıllar tanımı, aşıldığı düşünülen geçmiş yıllar için, kendi dönemlerini yüceltmek isteyenler tarafından kullanıldı.

„Karanlıklar çağının kapıları açıldı“ weiterlesen

Yeni normal: Belirsizlik

Yeni normal: Belirsizlik

8 Kasım 2020

Okuduğunuz satırlar kaleme alınırken henüz ABD Başkanlık Seçimlerinin (resmi) galibi belli olmamıştı. Eğer Trump kendini mahkemeler üzerinden galip ilân ettirme stratejisini sürdürürse, kesin sonuçları öğrenmek için muhtemelen 20 Ocak 2021’i beklememiz gerekecek. Ancak sonuçların daha önce kesinleşmesi ve Trump’tan avantajlı görünen Biden’in kazanması durumunda dahi süreklilik kazanan belirsizlik ortamı değişmeyecek. Çünkü belirsizlik günümüz emperyalist-kapitalist dünya düzeninin »yeni normali« oldu artık.

„Yeni normal: Belirsizlik“ weiterlesen

»Dijital jeostratejik avantaj«

»Dijital jeostratejik avantaj«

25 Ekim 2020

Avrupa Merkez Bankasının önde gelen ekonomistleri, ABD’li ekonomist Kenneth Rogoff, Dünya Bankası eski başkanı Larry Summers veya Bank of England baş ekonomisti Andrew Haldane gibi uluslararası mali sermayenin sözcüleri birkaç yıldır nakit paranın yürürlükten kaldırılmasını ve eksi faiz uygulamasının genişletilmesini talep ediyorlar. Taleplerinin en önemli argümanı »organize suçlar ve terörizmle savaşa etkin araçlar kazandırmak«. Uluslararası mali sermayenin önde gelen temsilcileri bu denli ısrarla bir şeyi talep ediyorlarsa, en başta ezilen ve sömürülen sınıflar pür dikkat kesilmek zorundadırlar.

„»Dijital jeostratejik avantaj«“ weiterlesen

Bitmeyen »annus horribilis« mi?

Bitmeyen »annus horribilis« mi?

2 Ağustos 2020

2008 malî kriziyle birlikte neredeyse dünya çapında mütemadiyen derinleşen bir güvencesizlik hissi yaygınlaşmaktaydı. Kimi siyaset bilimcisi toplum merkezlerine yerleşen bu güvencesizlik hissinin kalıcı olmayacağını söylüyor, hatta 2020’lerin »altın yirmili yıllar« olabileceği kehanetinde bulunuyordu. 2020’nin yarısını geride bıraktığımız bugünlerde ise, bitmeyen bir felaket yılıyla karşı karşıya olduğumuzu söyleyenler çoğalıyor. Görüngülere baktığımızda gerçekten de »annus horribilis« değil, bitmeyen bir felaketler on yılı ile karşı karşıya kaldığımız ihtimali güçleniyor.

„Bitmeyen »annus horribilis« mi?“ weiterlesen

ABD’nin güncel Çin politikası üzerine (III)

ABD’nin güncel Çin politikası üzerine (III)

24 Mayıs 2020

ABD öncülüğünde ÇHC’ne karşı geliştirilen saldırgan kuşatma politikası, ÇHC yönetiminin aynı şekilde siyasî-askerî araçlara ağırlık vermesine neden oluyor. ÇHC yönetimi, pandemi sonucu ortaya çıkan ekonomik daralmaya rağmen bu konuda kararlı olduğunu göstermeye çalışıyor. O açıdan Cuma günü Pekin’de başlayan Ulusal Halk Kongresinin gündeminde askerî harcamaların geçen yıla oranla yüzde 6,6 artırılma kararının yer alması bir tesadüf değil.

„ABD’nin güncel Çin politikası üzerine (III)“ weiterlesen

Mutlak değerler rekabeti

Mutlak değerler rekabeti

3 Mayıs 2020

Geçen haftaki yazımızda pandeminin sistemin çürümüşlüğünü gizlemeye yarayan örtüleri bir çırpıda indiriverdiğini yazmıştık. Nitekim egemen siyaset her geçen gün bu tespitimizi kanıtlamaya devam ediyor. Örneğin Alman siyasetinden iki tanınmış isim, Federal Parlamento Başkanı Wolfgang Schaeuble (CDU) ve Tübingen Büyükşehir Belediye Başkanı Boris Palmer (Yeşiller) kriz dönemlerinde kapitalist piyasa ekonomisi için önceliklerin neler olduğunu vurguluyorlar.

„Mutlak değerler rekabeti“ weiterlesen

Tarihin diyalektiği…

Tarihin diyalektiği…

26 Nisan 2020

Geçen Perşembe, sınıf mücadeleleri tarihi olan insanlık tarihinin bizce en önemli isimlerinden Vladimir İlyiç Ulyanov’un, ya da bilinen adıyla Lenin’in 150’nci doğum günüydü. İçinden geçmekte olduğumuz bu meşum süreçte, kanımızca 20. Yüzyılın en önemli öncü siyasetçilerinden olan Lenin’den öğreneceğimiz çok şey olduğu inancındayız. Bugünler Lenin’i ve stratejik-analitik yaklaşımlarını bir kez daha anımsamak, eserlerine başvurmak için iyi bir fırsat. Çünkü süregiden bu pandemi günleri aynı zamanda büyük kırılmalar dönemi olarak da okunabilirler.

„Tarihin diyalektiği…“ weiterlesen

Kesinleşen olgular ve yanıt bekleyen sorular

Kesinleşen olgular ve yanıt bekleyen sorular

19 Nisan 2020

Korona virüsü istisnasız her insanın yaşamını tehdit ediyor. Ancak bu pandemi esas itibariyle yeni ve beklenmedik değildir. Böylesi bir pandeminin meydan okumaları, bilhassa sağlık sistemlerine yönelik baskısı, sistem sorusundan bağımsız yapısal olarak her ülkede aynıdır – her ne kadar bu meydan okumalara ulusal ve uluslararası düzeylerde farklı yanıtlar verilse de. Aslında sağlık sistemlerinin kapasitesi zorlayacak bir pandemi bekleniyordu. Yanıtlanması gereken, yapılan tüm risk analizlerine rağmen neden hazırlık yapılmadı sorusudur.

„Kesinleşen olgular ve yanıt bekleyen sorular“ weiterlesen

Fırsatlar dönemi – ama kimin için?

Fırsatlar dönemi – ama kimin için?

5 Nisan 2020

Alman ARD televizyonunun yaptırdığı bir anket, Alman toplumunun büyük bir çoğunluğunun hükümetten son derece hoşnut kaldığını gösteriyor. Ankete katılanların yüzde 63’ü Merkel Kabinesinin çalışmalarına iyi veya çok iyi notunu verirken, kriz yönetiminden hoşnut kalanların oranı yüzde 72’yi geçiyor. Artan bu hoşnutluk ise, sadece muhafazakârların işine yarıyor: Koalisyon ortağı SPD yüzde 16 ile güncel oy oranını sadece sabit tutabilirken, CDU/CSU’nun oranı yüzde yedi artarak yüzde 34’e ulaşıyor. Buna karşın, ırkçı-faşist AfD de dahil olmak üzere, tüm muhalefet partileri puan kaybediyor.

„Fırsatlar dönemi – ama kimin için?“ weiterlesen