Yeniden 1933 mü?

8 Ekim 2023

Son aylarda seçmen anketlerinde ırkçı-faşist AfD partisinin oy oranının artması, burjuva medyasında olağanlaştırma çabalarını da artırıyor. Bugün iki eyalette, Hessen ve Bavyera’da parlamento seçimleri yapılıyor. Muhtemelen Hessen’de ırkçı-faşist AfD, Bavyera’da da aşırı sağcı “Serbest Seçmenler” güçlenerek çıkacaklar. Doğal olarak sol-liberal kesimlerde “faşizme doğru yol alıyoruz” yaygarası kopacak. Irkçı-faşist formasyonların tüm Avrupa’da olduğu gibi, Almanya’da da güçlendiği bir dönemden geçtiğimiz doğru, ancak Almanya’da yeniden 1933 mümkün olacak mı, işte bu soru kafaları karıştırıyor.

„Yeniden 1933 mü?“ weiterlesen

Sistemik kriz

25 Aralık 2022

Savaş karşıtı ve tanınmış antifaşist Alman yazar Erich Kästner 1927’de Goethe’ye atıfta bulunarak kaleme aldığı bir yazısında “Top [mermilerinin] çiçek açtığı ülkeyi tanıyor musun?” diye soruyor ve sorusunu kendisi yanıtlıyordu: “Orada özgürlük olgunlaşamaz. (…) Ne inşa edilirse edilsin – her defasında kışla yapılır… Tanımıyor musun? Tanıyacaksın!” Kästner bu cümleleri yazmasından beş yıl sonra Alman faşizmi iktidarı gasp edecek ve bilinen vahşet çağını başlatacaktı.

„Sistemik kriz“ weiterlesen

Savaş neden değil, sonuçtur

Savaş neden değil, sonuçtur

17 Haziran 2022

Yeni Yaşam Gazetesinin 16 Haziran 2022 Perşembe günkü sayısında değerli köşedaşımız Zeynel Kete’nin bir yazısı yayınlandı. Yazı bütün olarak tartışmaya değer bir içerik taşıyor. Ve şüphesiz ekonomistlerin, bilhassa Marksist ekonomistlerin “Rıza ekonomisi ve demokratik komünal ekonomi” hakkında sunabilecekleri hayli içerik katkısı bulunmaktadır. Biz ise yazının son cümlesinden hareketle birkaç noktanın altını çizmeye çalışacağız. Daha doğrusu “(…) ekonomik kriz sonuç, savaş nedendir” tespitine olan itirazımızı ifade etmek istiyoruz.

„Savaş neden değil, sonuçtur“ weiterlesen

Askeri-sınai kompleksin zaferi

Askeri-sınai kompleksin zaferi

6 Mart 2022

Kapitalizmin yasallığıdır: ne zaman savaşlar başlarsa bir yerlerde de şampanyalar patlatılır. Yasallık Ukrayna savaşıyla bir kez daha kanıtlandı – Alman Şansölyesi Scholz’un özel silahlanma fonu için 100 milyar Euro’luk bütçe hazırlandığını ve savunma (!) giderlerinin yurtiçi GSMH’nın yüzde ikisine çıkartılacağını açıklamasının hemen ardından Alman silah tekellerinin hisse senetleri rekor seviyelere çıkarak pahalanandılar. Örneğin Almanya’nın en büyük silah tekeli olan Rheinmetall’in hisseleri yüzde 50 değer kazanırken, dördüncü büyük tekel olan ve hava savunma sistemleri üreten Hensoldt’un hisseleri neredeyse yüzde yüz arttı. Artış dalgasından sadece Alman tekelleri değil, diğer Avrupalı silah tekelleri de faydalanıyor. Burjuva medyasının ekonomi sayfaları neredeyse bütün Avrupalı silah üreticilerinin şirket merkezlerinde “olağanüstü kâr beklentilerinin” yarattığı sevinç haberleriyle dolu.

„Askeri-sınai kompleksin zaferi“ weiterlesen

Sol mu savunmada, sermaye mi?

Sol mu savunmada, sermaye mi?

12 Aralık 2021

1989 karşı devriminin ardından komünist hareketin bittiği, solun anlatacak hikâyesinin kalmadığı, hatta tarihin sonunun geldiği iddia ediliyordu. Bu efsane bugün de geniş kesimleri etkiliyor ve aynı zamanda sosyalizm fikriyatına sahip olanlar arasında içsel savunmaya teslim olanların sayısını sabit tutuyor. Kapitalizmin yenilmez olmadığı, emek sömürüsünün yaşamın her alanını belirlediği bilimsel olarak ve pratikte her gün kanıtlanmasına rağmen, verili koşulların değiştirilemez olduğuna inanılıyor.

„Sol mu savunmada, sermaye mi?“ weiterlesen

Yalpalayaraktan gider iken…

Yalpalayaraktan gider iken…

4 Nisan 2021

Sol liberal cenahta reformist adımlar savunulurken genellikle, »henüz sistem sorusunu soracak bir güç yok, kapitalizm koşulları altında da iyileşmeler yapılabilir« gerekçesi getirilir. Doğru, verili koşullar altında, ama toplumsal mücadeleler sonucunda »sistem« içi iyileştirmeler gerçekleştirilebilir. Tarihin de kanıtladığı gibi, egemen sınıflar yükselen işçi direnişleri ve güçlenen toplumsal hareketler karşısında taviz vermek zorunda kalırlar. Ancak tavizlerin ardında yatan asıl neden, sistem sorusunun ifade edilmesi kaygısıdır.

„Yalpalayaraktan gider iken…“ weiterlesen

Koronavirüs krizi ve eşitsizlikler

Koronavirüs krizi ve eşitsizlikler

Almanya örneğinde Pandemi tedbirlerinin kazananları ve kaybedenleri üzerine

Rosa Luxemburg yaşıyor olsaydı, şüphesiz »virüsü boşuna aramayın, asıl virüs saf hâliyle kapitalizmdir« diye yazardı. Çığlık atan bu gerçeği görmek için Rosa Luxemburg olmaya gerek yok, gündelik yaşama fırlatılacak yüzeysel bir bakış dahi yeterli olur. Egemenler her ne kadar »virüs zengin-yoksul ayrımı yapmıyor, hepimiz aynı gemideyiz« deseler de gemide kimin hiçbir şey yapmadan oturduğunu, kimin ise kürekleri çektiğini bilenler olarak bu yalana kanacak hâlimiz yok. Gene de bu yalanı bazı verilerle ifşa etmek gerekiyor.

„Koronavirüs krizi ve eşitsizlikler“ weiterlesen

»Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmeden« olmaz!

»Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmeden« olmaz!

»İlerici Enternasyonal« ve »Yeni sınıf politikası« tartışmaları üzerine

10 Haziran 2020

Almanya’daki reformist solun entelektüellerinden Mario Candeias, »Söz konusu olan, çelişkilerin dayanışmacı biçimde ele alınması, demokratik bir yaşam biçimiyle bağlantılı yeni sınıf politikasıdır. Ve bu, esaslı bir dönüşümün perspektifi olmaksızın olanaklı değildir« vurgusunu yaparak, sosyo-ekonomik, feminist, dışlayıcı olmayan, sosyo-ekolojik, anti ırkçı ve enternasyonalist bir sınıf politikasının geliştirilmesi gerektiğini zorunlu görüyor. Merkezi Berlin’de bulunan Rosa Luxemburg Vakfı’nın Toplum Analizi Enstitüsü müdürü olan Candeias ve arkadaşları »eski sınıf mücadelesine dönüş olmayacak« diyerek, perspektif değişimini içermesini istedikleri bir tartışma başlattılar.

„»Mülksüzleştirenleri mülksüzleştirmeden« olmaz!“ weiterlesen

Kapitalist sömürünün siyahi hâli

Kapitalist sömürünün siyahi hâli

28 Mayıs 2020

Polis şiddetinin salt yoksullara karşı değil, sistem için tehdit oluşturan durumlarda orta katmanlara ve varlıklılara dahi yönelebileceğini kanıtlayan 2013 Haziran Direnişinin yıldönümünde Okyanus ötesinden yeni şiddet haberleri geldi. Tesadüfen orada bulunanların çektikleri görüntüler, siyah Amerikalı George Floyd’un bir beyaz polis tarafından nasıl katledildiğini gösteriyor. Görüntüler sosyal medyaya düşmeseydi, muhtemelen bu olay »bir suçlunun mukavemetine karşı gösterilen ölçülü polis yaptırımının talihsiz sonucu« diye, sıradan bir vaka gibi lanse edilecekti – aynı her sekiz saatte bir siyah Amerikalının beyaz polislerce katledildiği, ama genelde TV ekranlarına yansımayan olaylarda olduğu gibi.

„Kapitalist sömürünün siyahi hâli“ weiterlesen

Nihâyet »Göç Yasası« mı?

Nihâyet »Göç Yasası« mı?

Bu köşe yazısı 6 Ekim 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Irkçı-faşist hareketlerin ve göçmen düşmanı saldırganlığın Almanya’da gündemi belirlediği ve burjuva politikacılarının neredeyse her gün »göçmen ve mülteci sayısını sınırlamalıyız« taleplerini yükselttikleri bir dönemde Federal Hükümet beklenmedik bir çıkış yaparak, »Kalifiye İşgücü Göç Yasası« tasarısını kabul ettiğini açıkladı. İşin ilginci, »Göç Yasasını« şekillendirecek olanın göçmen ve mülteci düşmanı çıkışlarla burjuva basınının sayfalarını dolduran Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer olması. Seehofer bu ay içerisinde diğer bakanlıklarla işbirliğinde yasayı hazırlayıp, onaya sunacak. On yıllardır göç ülkesi gerçeğini ısrarla reddeden Almanya nasıl oldu da, birden bire »Göç Yasası« çıkaracak duruma geldi? „Nihâyet »Göç Yasası« mı?“ weiterlesen

Yıkıcı yenilik: »Uberizasyon«

Yıkıcı yenilik: »Uberizasyon«

Bu köşe yazısı 4 Ağustos 2018 tarihli Yeni Özgür Politika gazetesinde yayımlanmıştır.

Türkiye’deki »taksici-Uber« ihtilafı bir yandan genel anlamıyla ulaşım sorununu, taksi plakalarındaki müthiş rantları, mafyavari ilişkileri ve sömürüyü gün yüzüne çıkartırken, diğer yandan teknolojik gelişmenin artan hızını, yaratılan yenilikleri ve bunların gündelik yaşama olan etkilerini ifşa ediyor. Bilhassa kentli modern kesimlerin Uber’i tercih ettikleri görülüyor. Bu kesimler hükümetlerin (salt Türkiye’de değil) Uber’e karşı tavır aldıklarında, »teknolojik innovasyon« olarak gördükleri Uber’i hararetle savunduklarına tanık oluyoruz. Ne dersiniz, haklılar mı? Hadi bunun arka planına bir bakalım. „Yıkıcı yenilik: »Uberizasyon«“ weiterlesen

Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?

Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?

Türkiye’deki gerici-faşist ittifakın 24 Haziran baskın seçimlerinden kırılgan iktidar ilişkilerini stabilize ederek çıkmasından bu yana muhalif kesimlerde hâlâ belirli bir kafa karışıklığı hakim. Bilhassa kentli laik orta katmanlar hayal kırıklığından ve gerici-faşist ittifaka oy veren Sünni-muhafazakâr yoksul kesimlere duydukları derin öfkeden kurtulamıyorlar. Bu kesimlerdeki hayal kırıklığının en büyük nedeninin parlamentodaki burjuva muhalefetinin salt propagandadan ibaret söylemlerine bakarak, iktidarın değiştirilebileceği hüsnükuruntusuna kapılmaları olduğunu söyleyebiliriz. Komünistler, reel güç ilişkilerini ve siyasal rejimin karakterini göz önünde tutarak, »büyük olasılıkla ya diktatörlük ya da demokrasiye açılacak yol için bir dönemeç« tespitini yapmışlar ve gerici-faşist ittifakın geri püskürtülüp, AKP-Saray-Rejimine darbe indirilmesinin olanaklı olduğunu vurgulamışlardı. „Rejim krizde: Neden? Ve ne yapmalı?“ weiterlesen

»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik

»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik

Avrupa’daki örnekler ışığında »Yeni Türkiye« tartışmalarına bir müdahale

Bu makale Politika Gazetesi’nin 45. sayısında yayımlanmıştır.

»Türkleri, oradaki farklı toplumsal sınıflar arasındaki ilişkiler farklı ırklar arasındakiler gibi karmakarışık olduklarından, Türkiye’deki egemen sınıf olarak tanımlayabilmemiz çok zor. Türk, duruma ve yere göre işçi, köylü, kesnekçi, ticaret adamı, feodalizmin en aşağı ve en barbar devrindeki bir feodal toprak sahibi, sivil memur veya asker olabilir; ama hangi sosyal konumda olursa olsun, o, ayrıcalıklı dine ve ulusa aittir – sadece o silah taşıma hakkına sahiptir ve en yüksek mevkide olan bir Hıristiyan, en alt sınıftan bir Müslüman ile karşılaştığında ona yol vermek zorundadır. Bosna ve Hersek’te halk kitleleri Rajah, yani Hıristiyan kalırlarken, Slav aristokratları İslam’ı kabul ettiler. Demek ki bu vilayette, aynı Müslüman Boşnak’ın Türk asıllı Müslüman din kardeşiyle eşit basamakta olması gibi, egemen inanç ve egemen sınıf özdeştir.«

Karl Marx ve Friedrich Engels, 23-28 Mart 1853, New York Daily Tribun

Marx ve Engels’in tarihsel süreçleri ve tarihsel koşulları duygusallıktan ve soyut formüllerden uzak, somut maddî güç ilişkilerini ve nesnel gelişmeyi temel alarak analiz masasına yatırma metodu, hiç kuşku yok ki, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Tarihsel süreçleri ve güncel somut gelişmeleri, geleceğin şekillendirilmesi ve güncel sorunların çözümüne yönelik bir programın geliştirilebilmesi için bu metotla ele almak, olası yanılgıları ve bu süreçlerin gerçeğe uymayan tahlili üzerinden yanlış bir siyasî programı ortaya koyma riskini en aza indirgeyecektir. Çünkü gerçeğe uymayan öznel bir tarih okuması, yapılmak istenilen tahlili yanlışa, güncel olanı açıklamayı ise soyut formüllere dayandırmaya yönlendirir. Bu nedenle Komünistler, Marx ve Engels’in metotlarına Leninci kararlılıkla sadık kalmakla yükümlüdürler. „»Yeni devlet« değil, restorasyon ve süreklilik“ weiterlesen